NİKSARLI EMRAH
Erzurum’un Tambura Köyü halkından, köylerinde doğan ve edebiyat dünyasında “Erzurumlu Emrah” diye anılan hemşerilerine “Niksarlı Emrah” dediğim için özür dilerim.
İnsan bir kentte uzun süre yaşayınca, genellikle kendini oralı hisseder. Ben üçbuçuk yıl Erzurum İspir’de öğretmenlik yapmış ve bir İspirli gibi konuşarak “Kân Deresi” ne onlar gibi “Çan Deresi” demeye başlamıştım.
Zannederim Emrah ta ömrünün son günlerinde kendini Niksarlı hissetmiştir. Dile kolay, orada doğmasan bile, bir kentte yirmi yıl yaşayacak ve üstelik o kentten bir kadınla evlenecek, o kentte sanatınla ilgili çıraklar yetiştireceksin ve sana “nerelisin?” diye sorduklarında –sadece doğmaktan başka bir ilişkin olmayan- başka bir kentin adını söyleyeceksin. Evet, eminim ömrünün son günlerinde Emrah’a “nerelisin?” dendiğinde o “Ben Niksarlıyım” derdi.
* * *
Bugün, Erzurum’da Palandöken Dağları’nın batı uçlarında bulunan “Tambura” köylüleri, Emrah’ın hemşerisi olduklarını iftiharla söylemektedirler. Ancak, 1983 yılı mart ayında Tambura Köyü’ne giden Sayın Hikmet Dizdaroğlu ve Metin Karadağ’a, köyde görüştükleri yaşlı insanlar, Emrah’la ilgili olarak bir takım rivayetlerden ve O’nun bir veli olduğundan başka önemli hiçbir şey söyleyememişler, Emrah’ın çok genç bir yaşta köylerinden ayrıldığını ifade etmişlerdir.(1)
Emrah’ın doğum yeri kesin olarak bilinmesine karşın, doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemektedir.
Emrah’la ilgili araştırmalar yapan Bursalı Tahir, İbnülemin Mahmut Kemal, Eflatun Cem Güney, Fuat Köprülü, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Vehbi Cem Aşkun, Necati Turgut Göksel gibi isimler –birbirlerine çok yakın da olsa – farklı tarihler bildirmişlerdir. Ancak, bunların içinde en akla yakın olanı, Emrah’ın çırağı olan Tokatlı Nuri’nin ustası için düşürdüğü tarihtir. Bu ise doğum: 1776, ölüm: 1861 tarihleridir. Araştırmacılar, Emrah’ın 85 yaşında öldüğüne dair bilgiyi Tokat ve Niksar çevresindeki yaşlıların da onayladığını söylemektedirler.
En gerçek olan bilgi Aşık Emrah’ın 18. yüzyılın son çeyreğinde doğup, 19. yüzyılda yaşadığıdır. Emrah medrese öğrenimi görmek için Erzurum’a gitmiş ve orada devrin geleneğine bağlı olarak Nakşibendi Tarikatı’nın Halidiye koluna girmiştir.
Önceleri saz çalıp ustaların şiirlerini söyleyen Emrah zamanla kendisi de ‘deyişler’ söylemeye başlar ve bu arada Erzurum’da iyi ve varlıklı bir aile kızı ile nişanlanır. Ancak kendisi yoksul olduğu için bir türlü evlilik gerçekleşemez. Bu Emrah’ı çok üzer ve Erzurum’dan ayrılmasına sebep olur.(1828)
Emrah’ın Erzurum’dan sonra gittiği ilk yer Trabzon’dur.(2) Emrah burada bir çingene kızına aşık olur ve Trabzon’dan ayrılır.(3)
Emrah’ın konakladığı ikinci kent, bazı kaynaklarda Kastamonu, bazı kaynaklarda ise Sivas’tır. Fuat Köprülü, Emrah’ın “Sivas,Kastamonu, Konya, Niğde taraflarında dolaştıktan sonra Sivas’ta oturduğunu ve nihayet 1840’ta Niksar’a giderek, hayatının sonuna kadar orada kaldığını” yazıyor.(4) Aynı eserde Emrah’ın Kastamonu eşrafından Alişan Bey’e gazel tarzında bir methiye yazarak onun himayesine girdiği yazılıdır. Emekli Edebiyat Öğretmeni Ahmet Talat Onay’da Emrah’ın Kastamonu’da ve Çankırı’da yaşadığına dair geniş bilgi verir.(5)Çankırı’da eşraftan Yusufzâde’nin konuğu olan Emrah’ın orada Yeşildirek Kahvesi’nde çaldığı anlatılarak, emrah’ın fiziki yapısı da “ayağında sarı mes, üzerinde yeşil çuhadan bir giysi, başında abani bir sarık bulunduğu ve uzuna yakın boylu, siyah kaşlı ve sakallı, vücudunun da toplu olduğu” şeklinde tasvir edilmektedir.
Emrah Çankırı’da, çocuksuz dul zannettiği bir kadınla evlenir. Ancak zifaf gecesi, kadının iki çocuğu ile karşılaşır. Bunun üzerine “püsküllüce” matlalı şiirini söyler. Bu evlilikten Kadir isminde bir oğlu olur.
Emrah’ın Sivas’taki yaşamı ile ilgili bilgileri yaşlı öğretmen Abdi Kalfa’dan dinleyerek kitabına aktaran Eflatun Cem Güney’e göre “Emrah Sivas’ta ilk kez Saatçioğlu Hanesi’ne yerleşiyor, sazını Havuzlu Kahve’ye asıyor.” Burada, Ali Ağa Camii önünden geçerken ‘Mahi’ adında dul bir kadına aşık olur. Hacı Ali Beylerin arabuluculuk yapmasıyla Mahi ile evlenir.
Emrah 1835’te gittiği Sivas’ta 12 yıl kaldı.(6) Burada iken, çeşitli aralıklarla gittiği çevre illerini de gezen Emrah Tokat’ta iken tanıdığı Mahmud adlı bir genci kendine çırak yaptı ve ona ‘Nuri’ mahlasını verdi. Her gittiği yere yanında götürdüğü bu çırak sonradan “Tokatlı Nuri” adıyla büyük ün kazandı.
AnaBritannica gibi bazı kaynaklar, Sivas’ın, Emrah’ın konakladığı ikinci il olduğunu ve O’nun buradan Tokat, Amasya, Merzifon, Çorum yoluyla kona göçe Ankara’ya gittiğini, uzun yıllar Çankırı ve Kastamonu’da kaldıktan sonra tekrar Sivas, Tokat yoluyla Niksar’a gittiğini -ve orada, ‘Acın kızı’ denilen yaşlı bir kadınla evlenerek – ölene dek orada kaldığını yazıyorlar.(6)
Emrah’ın 19.yüzyılda yaşayan ve içlerinde Bayburtlu Zihni, Aşık Dertli, Aşık Seyrani gibi şöhretlerin de bulunduğu ve sayıları 50 civarında olan saz şairleri arasında en çok tanınanlardan biri olmasının en önemli sebeplerinden biri O’nun çok gezmesidir. Emrah, âşıklık geleneğinin bütün özelliklerini taşıyan bir ustadır. Aslında gördüğü medrese eğitimi nedeniyle “ ‘divan şiiri’ ni iyi bilen âşıklardan biri olmasına karşın, bu tarzda yazdığı şiirlerden çok, aşk, gurbet ve yazgıdan yakınma temalarını işlediği, yer yer tasavvufa yönelen koşmaları ile tanınmıştır.” (7)
Emrah’ın koşmaları ile ilgili olarak Sayın Metin Karadağ (1): “Saz sanatında usta olan Emrah, halk âşıkları arasında sesi de güzel bir âşık olarak kabul edilmiştir. Öte yandan “Emrah Koşması” adı altında, ezgili bir koşmaya (8) adının verilmesi, bu alandaki ustalığını belgelemektedir.
Orta Anadolu’da pek tanınmayan Ercişli Emrah’ın (9) en güzel şiirleri ona mal edilmiş, şiirleri arasına başka âşıklardan da karışmalar olmuştur.
Örneğin, Niksar Belediyesi’nin yayımladığı “Şiirlerle Niksar” adlı kitapta ve Erzurumlu Emrah’la ilgili yazılar yazan birçok arkadaşın yazılarında bahsi geçen ve Erzurumlu Emrah’a maledilen “Gönül Gurbet İle Çıkma” adlı şiir Ercişli Emrah’a aittir. Herkesin sevdiği ve ezgisi de bulunan bu güzel şiirin tamamı şöyledir: “Gönül gurbet ile çıkma / Ya gelinir ya gelinmez /Her dilbere meyil verme / Ya sevilir ya sevilmez // Yüğrüktür bizim atımız / Yârdan atlattı zâtımız / Gurbet elde kıymetimiz / Ya bilinir ya bilinmez // Bahçenizde nar ağacı / kimi tatlı kimi acı / Gönlümdeki dert ilâcı / Ya bulunur ya bulunmaz // Deryalarda olur bahrî / Doldur da ver içem zehri /Sunam ,gurbet ilin kahrı / Ya çekilir ya çekilmez // Emrah der ki düştüm dile / Bülbül figan eder güle / Güzel sevmek bir sarp kale / Ya alınır ya alınmaz /// (10)
Metin Karadağ (1) kitabında (sayfa:10) “Erzurumlu Emrah’ın hecenin sekizli kalıbıyla hiç şiir yazmadığı –söylemediği- öteden beri ileri sürülen bir iddiadır.” Yazmamızda da hiç sekizli şiirin bulunmaması, bu fikri güçlendirmektedir. Hatta Erzurum yörelerinde çok bilinen, adeta Erzurum’un simgesi haline gelmiş olan ‘Tutam yar elinden tutam’ diye başlayan ünlü deyiş te yazmamızda bulunmamaktadır.” diyor. Dikkat edilirse “gönül gurbet ele çıkma” dizesiyle başlayan deyişte kullanılan dil Erzurumlu Emrah’ın dilinden –sadelik açısından- farklıdır. Zaten şiirde de hecenin sekizli kalıbı kullanılmıştır.
Bu arada bir konunun üzerinde de önemle durmak istiyorum. Niksar’a birçok konuda unutulmaz hizmetler veren eski belediye başkanlarından Rahmetli Selâhattin Hançer döneminde, 3-4 Mayıs 1986’da “1.Niksar Emrah Kültür Ve Sanat Şenliği” düzenlenmiş.(-miş diyorum,çünkü ben o tarihte Niksar’da değildim ve böyle bir şenlikten de haberim olmamıştı.) Daha sonraları bu şenliğe davet edilen ve “Erzurumlu Emrah’ın Türk Cemiyetine Gösterdiği Yol” başlıklı bir bildiri sunan Yar.Doç.Dr.Ali Berat Alptekin’in yazısını okudum. Sekiz sayfalık bu bildiride Erzurumlu Emrah neredeyse tamamen bir tekke şairi olarak gösterilerek, adeta sadece Allah, din sevgisi, kadercilik, Allah’a itaat, dinî inanç, sabır, Allah’a yalvarma gibi konuları işlediği; bunların yanında da –sadece birkaç sözcükle- gurbet, aşk, sevgili konularını işlediği savunulmaktadır.
Aynı yazıda daha da ileri gidilerek “…O’nun bektaşi tarikatıyla hiç ilgisinin olmadığı, O’nun tam anlamıyla dört başı ma’mur bir müslüman olduğu” gibi, zorlama, Emrah’ı olduğundan farklı gösterme eğilimi bulunmaktadır. Bu arada, Alptekin’in yazısından, sanki “ bektaşiler müslüman değildir” şeklinde de bir anlam çıkmakta ki, bu kabulü mümkün olmayan bir iddiadır.
1961 yılında bir kalp krizi neticesinde kaybettiğimiz ünlü edebiyat öğretmeni ve edebiyat tarihçisi Vasfi Mahir Kocatürk Emrah’la ilgili şunları yazmaktadır (11) :“Erzurumlu Emrah, saz şiirinin divan şiirine yaklaşmasında mühim rol oynamış bir şahsiyettir. …Dindışı şiirleri yanında bektaşiliğe mütemayil bir tasavvuf ruhuyla yazılmış manzumeleri de bulunmaktadır: “Ben bu şeydalığı gülzar içinde / Bir seher bülbül-ü nalândan aldım. / Hanikâh-ı kevn-i bazar içinde / çille-i sülûkü seyrandan aldım // Bâde nuş eyledim Kırklar ceminden, / Sermest oldum Yediler’in deminden, / Himmetlendim üç kimsenin feminden, / Feyz-ü hüsnü kutb-u devrandan aldım. // Emrah küşad edip dehan-ı aşkı / Ehl-i dile söyler nihan-ı aşkı. / İftihar ettiğim nişan-ı aşkı / Sultanlardan evvel Sultan’dan aldım. /
Yine koşmaları arasında bulunan : “Dinleyelim dağ başında figanı, / Görelim ne söyler şu ‘Leylâ! Leylâ!..’ / İkimiz de oturalım diz dize, / Biz de hu çekelim hu, Leylâ! Leylâ!.. // Belâ çakmağını üstüme çaktın, / Beni bir unulmaz derde bıraktın, / Vücudum Şehrini odlara yaktın, / Yandım ateşine,su! Leylâ! Leylâ!.. // Mahabbet zencirin eyledin çengel, / Yâre varam derim koymuyor engel. / Ölürsem sevdiğim,üstüme sen gel, / Çeşmin yaşı ile yu Leylâ! Leylâ!.. // Gurbetlere düştü mecnun gulâmın, / Bâri sen gelmezsen gönder selâmın;/ Başımızda sevda,dilde kelâmın, / Daim aklımızda bu,Leylâ! Leylâ!.. // Emrah der ki:Başım üzre hümam ol, / Hublar içre karış,şirin kelâm ol, / Ben ölürsem cenazeme imam ol, / Kıl kara zülfünle hu Leylâ! Leylâ!.. /// dizeleri Kocatürk’ü doğrulamaktadır.
Vasfi Mahir Kocatürk, Erzurumlu Emrah’ı şöyle anlatmaktadır: “Emrah’ta Âşık Ömer’den gelme bir büyük âlim, mutasavvıf görünme arzusu, saz şairlerinin büyüğü, âlimi, filozofu görünme iddiası, adeta bir Dede Korkut’luk temayülü vardır. Fakat bu temayülün taşıdığı kültür, Dede Korkut’a doğru olmaktan ziyade Nesimi’ye, Fuzuli’ye, Nabi’ye, yani divan şiirine doğrudur. Şair bu arzusunu tahakkuk ettirmede muvaffak ta olmuştur. Divan şiirinin asıl mümessilleri olan yüksek münevverler muhiti dışında, islâmî kültürü daha az, zevki daha basit, fakat sahası çok daha geniş halk zümresi içinde, tahayyül ettiği şahsiyeti kazanmış, şuurlu bir münevver şair sıfatıyla saz çalan ozan şahsiyetini yerleştirmiştir.” “…Bazı şairler onun tesirine kapıldığı gibi, civardan gelen bir çok şair de Emrah’ın etrafında toplanmış ve daha genç şairlerin O’na hayranlığı ile bir Emrah okulu kurulmuş gibidir. Bu okulun içinde bulunan şairlerden çoğu, başta Tokatlı Nuri olmak üzere, tıpkı üstatları gibi, hayatlarının ve şahsiyetlerinin bütüniyle tekke şairi olmamakla beraber, şiirlerine geniş bir tasavvuf ruhu karıştırmışlardır. Bu ruhta bektaşilik zevki hakimdir.”
Bir başka kaynakta (12) “Kendi döneminde ve daha sonra çok sayıda halk şairini etkiledi. Tokatlı Nuri’nin ve Gedayi’nin ustası oldu. Şiirlerinde aşk, gurbet ve tasavvuf temalarını işledi. Divan şiirini en iyi bilen saz şairlerinden olduğu kabul edilmektedir. Gazel, murabba, muhammes, müseddes, müstezatları vardır. Ancak asıl başarısı, halk dili ve beğenisini yansıtan lirik öğelerin ağırlıkta olduğu koşma ve semailerinde görülür. Bununla birlikte hece vezniyle yazdığı şiirlerinde de Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalar yer alır.”denmektedir.
Ord.Prof.Dr.Fuad Köprülü (4) : “… .kendisinin ( Emrah’ın)bu yolda ilerlemiş bir mutasavvıf olduğunu, hatta biraz öğünürcesine, iddia ediyor; fakat, bütün bu t a k l i d î manzumelerin hiçbir bediî kıymeti olmadığını açıkça söyleyebiliriz. Bunlar nazım tekniği bakımından tamamen sakat, lisan cihetinden klasik şairleri güldürecek kadar kusurlu, çok acemice yapılmış kaba taklitlerdir. Tasavvufun Emrah için tamamıyla bir kalıptan, cansız bir şekilden, ıstılahlardan (13) ibaret olduğunu anlatan başka bir delil de, O’nun tamamıyla lâdinî (din dışı) mahiyette olarak yazdığı bir çok aşk şiiridir.” “… .mutasavvıflardan çok Bektaşî şairlerin etkisinde kalan Emrah, devriye’ler yazmış, zâhidlere hücumlarda bulunmuş, vahdet-i vücûd nazariyelerinden bahsetmiş, fakat hiçbir zaman bunlarda bariz bir şahsiyet gösterememiştir. Ara sıra bazı güzel parçalarına tesadüf edilmekle beraber, umumi hey’eti bakımından, bu manzumelerin bediî kıymeti çok mahduttur. …Dili Arap ve Acem kelime ve terkipleriyle dolu olan şairin, bunlarda da, klasik şairlerin hiçbir zaman tecviz etmiyecekleri bir takım lisan ve teknik hatalardan çekinmediği görülüyor.
“… Emrah’ta tasavvuf çeşnisinden tamamıyla uzak, halk diliyle ve halk zevkine göre yazılmış şuh nağmelere de sık sık tesadüf olunur ki, işte şairin asıl hususiyetini gösteren parçalar bunlardır.” demektedir.
Emrah’ın adeta erotik olan şu şiiri Fuad Köprülü’nün görüşünü doğrulamaktadır: “Evvel bahâr yaz ayları gelende / Açılmış bahçede gül memelerin / Versen de ağzıma emsem leblerin / Bal ile yoğrulmuş yâr memelerin // Dünya Sultan Süleyman’a kalmadı / Dünyada kavuşmak murâd olmadı / Leylâyı yitiren Mecnûn bulmadı / Kana kana görsem yâr memelerin// Açma göğsün açma rakib bakıyor / Yâr senin ateşin beni yakıyor / Tenim misk-ü anber olmuş kokuyor / Al benim yağlığım sil memelerin // Ecel pervânesin başa konanda / Tenim çıkıp teneşirde yunanda / Biçare Emrah ta bir gün ölende / Mezârım taşına sür memelerin ///
İlk gençlik yıllarımda rahmetli babam, aslında susmam gereken bir olumsuz davranışımı savunurken bana hep Emrah’ın bir dörtlüğünü söylerdi:
“Pür âteşim açdurma bana ağzumı deyyâr
Zalim beni söyletme derûnumda neler var
Bilmez miyüm itdüklerini eyleme inkâr
Zalim beni söyletme derûnumda neler var”
Aslında iki dörtlüğü daha olan şiirde Emrah suratsız rakibine yüz veren sevgilisine sitem etmektedir. Fakat babam, şiirin birinci dörtlüğünü benim yaramazlıklarım için söylerdi.
Yazıyı Emrah’ın çok bilinen ve söylenen bir şiiri ile bitirelim(14)
“Sabahdan uğradım ben bir fidana
Dedim mahmur musun, dedi ki yok yok
Ak elleri boğum boğum kınalı
Dedim bayram mıdır, söyledi yok yok
Dedim inci nedir, dedi dişimdir
Dedim kalem nedir, dedi kaşımdır
Dedim onbeş nedir, dedi yaşımdır
Dedim daha var mı, söyledi yok yok
Dedim ölüm vardır, dedi aynımda
Dedim zulüm vardır, dedi boynumda
Dedim ak memeler, dedi koynumda
Dedim ver ağzıma, söyledi yok yok
Dedim Erzurum nen, dedi ilimdir
Dedim gider misin, dedi yolumdur
Dedim Emrah nendir, dedi kulumdur
Dedim satar mısın, söyledi yok yok
Bugün Niksar’da Emrah’a ait bir anıt mezar ve adını taşıyan bir mahalle bulunmaktadır.
Şu bir gerçek ki Emrah’a, Niksarlılar,Erzurumlular’dan daha fazla değer vermektedirler. Bunu, Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ndeki bir “Emrah Semineri”nde Prof.Dr.Saim Sakaoğlu’nun : “Emrah’a Erzurumlular’ın da Niksarlılar kadar sahip çıkacağı günleri sabırsızlıkla bekliyoruz” sözleri teyid etmektedir.
D İ P N O T L A R :
(1) Bakınız: “Erzurumlu Emrah- Yaşamı Sanatı Şiirleri – Yazan Doç.Dr.Metin Karadağ,Ayyıldız Yayınları 23 ,Şubat-1996
(2) Eflatun Cem Güney, “Erzurumlu Emrah- Hayatı ve Şiirleri” –İst.1957
(3) Orhan Ural,”Dost Elinden Gelen Turna:Erzurumlu Emrah”(Bu kitapta,Orhan Ural Emrah’ın hayatını öyküleştirmiştir.)
(4) Ord.Prof.Dr.M.Fuad Köprülü, “Türk Saz Şairleri – Cilt: 1-5” Sayfa 708-715-716
(5) Ahmet Talat Onay , “Tokatlı Nuri –1933”
(6) AnaBritannica,cilt:8 , Sayfa: 168 AnaBritannica da verilen bu bilgi, Fuad Köprülü’nün verdiği bilgilerle çelişmektedir. Çünkü Köprülü, Emrah’ın 1840 yılında Niksar’a yerleştiğini yazarken, AnaBritannica Emrah’ın Niksar’a 1850 yılında yerleştiğini yazmaktadır. (Hâmi KARSLI)
(7) Aslında Emrah gibi bir halk edebiyatı sanatçısının yaşamını anlatırken çok kısa olarak “halk edebiyatı” hakkında genel bir bilgi vermekte fayda var. Halk edebiyatı genellikle okumamış halk toplulukları arasından çıkan sanatçıların, İslâmlıktan önceki Türk edebiyatı geleneklerine bağlı kalarak oluşturdukları bir edebiyattır. İki koldan yürümüştür: a)Din dışı (âşık) edebiyatı, b)Tasavvuf (tekke) edebiyatı. Halk edebiyatının başlıca verimleri şiir, atasözü, halk öykü ve masalları, karagöz ve ortaoyunudur. Halk edebiyatında dil, halkın konuştuğu dildir. Ancak tekke edebiyatında islâmi etkinin fazla oluşu nedeniyle Arapça ve
Farsça sözcük, terkip ve bu dillerin kurallarına fazla yer verilmiş, divan tasavvuf edebiyatının etkisiyle aruz da kullanılmış, daha çok tanrısal aşk işlenmiştir.(Hâmi KARSLI)
(8) “Koşma” dörtlüklerle yazılan bir halk edebiyatı nazım biçimidir.En az üç,en çok altı dörtlükten oluşur.Uyak dizilişi abab- cccb-dddb-eeeb-fffb- biçimindedir. Bazen birinci dörtlükler abcb veya aaab biçiminde de uyaklanabilir. Genel olarak ilk şemadaki gibidir. Koşmaların ölçüsü, (6+5) ya da (4+4+3) duraklı onbirli hece ölçüsüdür. Koşmalar konuları bakımından ‘koçaklama’ ‘güzelleme’ ‘taşlama’ diye adlandırılırlar.
(9) Ercişli Emrah , Van’ın Erciş İlçesi’nde doğduğu ve 17. yüzyılda bu bölgede yaşadığı sanılır. Yaşamıyla ilgili kesin bilgiler yoktur. Yurt sevgisi, aşk, doğa güzelliği, özlem gibi konuları işlediği deyişleri ve yaşamını konu alan Emrah İle Selvihan adlı halk öyküsüyle ün kazanmıştır. Araştırmacılar ile deyişleri aktaran meraklılar önceleri deyişlerini Erzurumlu Emrah’a mal etmişlerdir. Ama 19.yüzyıldan önce yazılan kaynaklarda Emrah mahlaslı şiirlere rastlanması ve Doğu Anadolu halkı arasında yaşayan Emrah İle Selvihan öyküsünün derlenmesi araştırmacıların dikkatini çekmiş, böylece Erzurumlu Emrah’tan önce aynı adı kullanan başka bir âşığın yaşadığı anlaşılmıştır. Ercişli Emrah’ın deyişlerindeki söyleyiş daha içten ve daha halk zevkine yakındır. Deyişlerin tümü hece ölçüsüyle ve arı bir Türkçeyle söylenmiştir.
(10)Bu şiir Ali, Püsküllüoğlu’nun Bilgi Yayınevi tarafından çıkarılan “Türk Halk Şiiri Antolojisi-Haziran,1975” sayfa 313’ te de Ercişli Emrah’ın olarak verilmiştir.
(11)Türk Edebiyatı Tarihi, Vasfi Mahir Kocatürk – Edebiyat Yayınevi, Ankara,1964, sayfa:577
(12)Büyük Larousse,cilt:7 Sayfa:3684
(13)Istılah (Ar.) Herkesin anlamadığı özel anlamda kullanılan söz, terim (Hâmi Karslı)
Bu şiiri, Saim Sakaoğlu Ercişli Emrah’a maletmektedir. Ancak Emrah üzerine yazılan diğer kaynaklarda şiirin Emrah’a ait olduğu ifade edilmektedir.