23 Nisan 2014

NİSAN BAYRAMLARI…

ile Hami KARSLI

 

Bugün 23 Nisan!

Çoğumuzun belleğinde, bu dize ile başlayan ve “Neşe doluyor insan” dizesiyle devam eden Mehmet Faruk Gürtunca’nın (*) o ünlü çocuk şiiri vardır:

Bugün 23 Nisan, / Neşe doluyor insan. / Kamutay bugün doğdu, / Ve saltanatı boğdu. /

Neşe doluyor insan, / Çünkü 23 Nisan. / Çocuk Haftası bugün, / Yurtta düğün var düğün./

Vücutlar sağlam ve dinç, / Gönüllerde bir sevinç. / Nasıl sevinmez insan, / Bugün 23 Nisan. /

Evet, bugün 23 Nisan 2014. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı!

Her beş gençten birinin iş bulamadığı, her yeni bebeğin 4900 dolar dış borçla doğduğu bir ülkede acaba “neşe doluyor mu insan?”

***

T.C. Devleti bireylerinin, yılın hemen hemen her gününde kutlayacağı veya üzüntüyle anacağı olaylar vardır.

Örneğin; 3 Nisan 1930 günü Türk kadınına yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.

08 Nisan 1924’ te, dinsel yargıya son verilerek yargı birliği sağlanmıştır.

10 Nisan 1928’de, Anayasadan din devletini çağrıştıran maddeler kaldırılarak “Laiklik Günü” duyurulmuştur. (ilan edilmiştir)

17 Nisan 1940’ta, Köy Enstitüleri Kuruluş Yasası kabul edilmiştir.

23 Nisan 1920’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmış, daha sonraları bu gün Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak duyurulmuştur.

Ereğli Bez Fabrikası’nın işletmeye açılması, Anadolu Ajansı’nın kurulması, Mareşal Fevzi Çakmak’ın ölümü, Türk Polis Teşkilatı’nın, Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşları, Anayasa Mahkemesi kuruluş yasasının kabul edilmesi, ilk kadın yargıçlarımız Nezahat ve Beyhan hanımların göreve başlaması değişik yıllarda olsa da hep Nisan ayında gerçekleşmiştir.

***

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç kuşku yok ki Nisan ayının en önemli günü, Türk Ulusu’nun istencini (iradesini) yansıtan Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı, Türk Ulusu’nun egemenliğinin tüm dünyaya duyurulduğu (ilan edildiği)  1920 yılının 23 Nisan günüdür.

Atatürk, bu günü 1924’de bayram olarak duyurmuş, 1929’da da çocuklara armağan etmiştir.

Bence, Nisan ayının ikinci en önemli günü, 1940 yılının 17 Nisan günüdür.

Bu gün, Türk Aydınlanma savaşımının en büyük olayı olan Köy Enstitüleri kuruluş yasasının kabul edildiği gündür.

Geçtiğimiz günlerde, bu köşede çok ayrıntılı olarak Köy Enstitüleri’nin neden kurulduğunu, işleyişlerini, kapatılma nedenlerini ve bu deneyden çıkan sonuçları anlatan yazılar yazmıştım.

Bugün, bu okullarla ilgili –aslında çok bilinen ve anlatılan- bir anıyı ve bir saptamayı (tespiti) okurlarımla paylaşmak istiyorum:

Anı, M. Asaf Aktan’ın, 1991 yılında yayımladığı Canlandırıcı Eğitim Yolunda adlı yapıtından:

“İsmet Paşa Savaştepe’ye gelmişti. Kendisini tuğla ocağına götürüyorduk. Yolda giderken tepeden, şimdi anımsıyorum, Pamukçu’dan Hatice Kolukısa o gün galiba kümes nöbetindeydi. Onu çağırdı,  geldi “Ne var torbanda?” dedi. O da: “Torbamda peynirim, ekmeğim var, köftem var” dedi. Paşa “Başka neyin var? Göster bakayım!” dedi. Torbadan bir de Sophokles’in Antigone kitabı çıktı.

            Antigone’yi görür görmez İsmet Paşa’nın gözleri yaşardı. Yanındaki Genel Kurmay Başkanı Abdurrahman (Nafiz Gürman) Paşa’ya, “Paşam, görüyorsunuz, bu klasikler daha yeni çıktı. Ankara’da bile okunmuyor. Benim çocuklarım okuyor. Köylümüz, şehirlimiz, generalimiz ne zaman kitabı da kumanyasına (azığına) ekleyecek duruma gelirse o gün Türkiye gerçekten kurtulmuş olur” dedi, geriye doğru gerildi, başını sallayıp gülümsedi.”

***

     Köy Enstitüleri’nin en büyük iki mimarından, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, ölümünden bir yıl önce (1960’ta) kendisiyle yapılan bir konuşmada şöyle diyordu:

“Biz köylere, istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri götürecek adam yetiştirmek isteriz.

            Çünkü, ümmet devrinin böyle bir adamı vardır.

            Bu imamdır.

            İmam, çocuk doğduğu vakit, kulağına ezan okuyarak, büyüyüp ihtiyarlayıp vefat ettiği vakit, mezarının başında telkin verip bağırarak doğumundan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hâkimidir. Bu manevi hâkimiyet maddi tarafa da intikal ediyordu; çünkü, hasta olduğu vakit de sual mercii o oluyordu. Ona cevap veriyordu. Biz bunun yerine devrimci düşüncenin adamını köye göndermeyi isteriz.

            İmam, nasıl doğarken ezan, vefatında telkin ile doğuştan ölümüne kadar elinde tuttuğu küçük toplumun hâkimi ise, önderi ise, bizimki de bir taraftan maddi, diğer taraftan manevi köyün imamı olsun. Ve imam nasıl onun çocuğunu okutuyorsa (Elif be’den başlayıp amme tebareke’ye kadar) bizimki de onun çocuğunu okutsun. Çocuğunu okutmak için bu otoriteyi elde etmesi lazımdır, düşüncemiz bu idi.”

 

            Eğer 17 Nisan 1940’ta başlatılan bu büyük aydınlanma eylemi, çıkarları bozulan iç ve dış egemen güçler tarafından yok edilmeseydi, Türkiye dünya coğrafyasında en bayındır, Türk Ulusu da en mutlu ulus olurdu.

———————— —-   –   –    —    —–

(*) Mehmet Faruk Gürtunca(1904-1982) Öğretmen, diş hekimi, yayıncı, şair, oyun yazarı, eski milletvekili

“Sen ne güzel bulursun / Gezsen Anadolu’yu / Dertlerden kurtulursun / Gezsen Anadolu’yu” dizeleriyle başlayan “Anadolu” adlı şiirin de yazarı.