24 Ocak 2006

ÖLDÜRÜLMÜŞ YAZARLAR GÜNÜ

ile Hami KARSLI

24 Ocak’ta, yurdumuzun çeşitli yerlerinde toplantılar yapılarak  1993’te hain bir şekilde katledilen  “Atatürkçü, cumhuriyetçi, laik, anti emperyalist, özgürlükçü, insan hakları savunucusu, bağımsız Türkiye’den yana, yobazlara, hırsızlara, vurgunculara, çıkarcılara karşı olan”  sevgili Uğur Mumcu anıldı.

Bir yıl önce,yani 24 Ocak 2005’te yazdığım bir yazıda şöyle demiştim:

Ne kadar acıdır ki,bu topluma unutulmaz  hizmetler veren birçok değerli insanı, onları kaybettiğimiz tarihlerin yıldönümlerinde tek tek anma ve onlara duyduğumuz minnet ve şükran duygularımızı ifade etmek artık  olası değil. Çünkü kayıplar takvimine baktığımızda, eğer tek tek anmış olsa idik, hemen hemen her gün kendilerine çok şeyler borçlu olduğumuz birçok büyük insanı anmak için sürekli toplantılar düzenlememiz gerekecekti.

1993 yılının 24 ocak’ı üzerinden 13 yıl geçti!..

Birer birer düşen takvim yaprakları bize daha güzel,daha gönençli günler getirecek diye boşuna bekledik. Bir zamanlar sağ partilerin arka bahçesi olarak görülen imam hatiplerden yetişenler şimdi iktidar koltuğundan ülkeyi, sonu bilinmez karanlıklara sürüklüyorlar.

Bizi, kendileriyle eşit koşullarda almayacaklarını her fırsatta  söyledikleri halde Avrupa Birliği kapısında sürekli kan kaybediyoruz. 1923 devrimi ile kazandıklarımızı birer birer elden çıkarıyoruz. Atatürk döneminin onurlu ve aydınlık dış politikası yerine Amerika’nın güdümünde bir dış politika; Atatürk döneminin bağımsız ve kimseye el açmayan ekonomik politikaları yerine IMF’ nin emirlerini kayıtsız şartsız uygulayan, neredeyse gelirinin yarısını borçlarının faizine yatıran bir ekonomik politika izliyoruz.

Kayıtlı seçmenin %25’inin oyuyla meclisin %65’ini ele geçiren bir siyasi iktidarın uygulamalarıyla adım adım laik, bağımsız cumhuriyetten; şeriatçı,bağımlı bir din devletine doğru gidiyoruz.

Çiftçisi bitmiş, memuru borç yükü altında intihara giden, esnafı kepenk kapatan bir Türkiye’de yaşıyoruz.

Tabii buna yaşama denilirse!…

Cumhuriyet döneminde bir örneği daha görülmeyen bir siyasî kadrolaşma ile üniversiteleri, mahkemeleri, okulları,tüm devlet daireleri huzursuz edilen bir  ülke haline geldik!

Bir iki istisnası dışında,  mütareke dönemi basınını anımsatan bugünkü basına ve adeta bir şeriat devletinin televizyonuna benzeyen bugünkü devlet televizyonlarına baktıkça,düşündüğünü korkusuzca yazan, halkın çıkarlarına ters düşen her türlü olumsuzluğun üzerine yılmadan giden Uğur Mumcu gibi yazarları daha çok arıyoruz.

Geçen yıl yapılan bir anma toplantısında uluslararası  PEN Kulüpleri Federasyonu Türkiye Merkezi Genel Başkanı Üstün Akmen, Mumcu’nun gazeteci olarak varlığına duyulan ihtiyacın, bugün daha iyi anlaşılmakta olduğunu vurgulayarak şunları söylemişti: “ Kalabalıklar tarafından sevilen, fikirleriyle, davranışlarıyla toplulukların önünde yürüyen,bağımsız düşünceli üniversite hocaları ,gazeteciler,sendikacılar,avukatlar,savcılar ve doktorlar yakın tarihimiz içinde kurşunla,bıçakla, bombayla birer birer yok edildiler.Ölümlerine ilişkin soruşturmalar birbirlerine şaşılacak derecede benziyordu.. Anlaşılmaz bir güç soruşturmalara sızdı,mahkemelere hükmetti.Tanıklar susturuldu,zanlılar nedense bulunamadı,belgeler tahrif edildi, tarihlerle, sayılarla oynandı.Suçları en açık,en kesin olanlar bile beraat ettirildi.  Katillerin bazıları, sahte pasaportlarla yurtdışına gönderilip, devlet tarafından  ‘istihdam’ edildi. Bunların, daha sonra yine devlet çarkının başına oturtularak itibarlı iş adamına dönüştürüldüğüne tanık olduk.Hatta ve hatta  ‘devlet için kurşun atan kahraman’  payesiyle taçlandırıldıklarına ağzımız bir karış açık, gıkımız çıkmadan izledik.”

Uğur Mumcu ve öldürülen diğer aydınlar için “Onlar fikirleriyle bizim içimizde yaşıyor” düşüncesinin, artık yetmediğini ifade eden Sayın Üstün Akmen, 24 Ocak gününün, dünyanın her noktasında öldürülmüş yazarları bir arada anmak amacıyla“Öldürülmüş Yazarlar Günü” olarak  kabul edilmesini istemişti.

Gerçekten 24 Ocak sadece Türk tarihinde değil, dünya tarihinde de birçok acı ve olumsuz olayın cereyan ettiği bir tarihtir. Bakın,merak edip  24 Ocak’ta neler olmuş diye, internette bir araştırma yaptım. Bu uğursuz günde olan bazı olayların dökümü şöyle:

  • 661 yılının 24 Ocak’ında Hz.Ali Küfe’de öldürüldü.
  • 1955  “           “                Zonguldak-Ereğli’de grizu patlaması sonucu  52 madenci öldü,19 madenci yaralandı.
  • 1956 yılının 24 Ocak’ında Eskişehir Cezaevinde 388 mahkum ayaklandı.
  • 1958 24 Ocak’ında Eski İst.Belediye Başkanlarından Ord.Prof. Dr. Cemil Topuzlu öldü.
  • 1959’un aynı gününde İst.Küçükyalı’da Neşe Sineması çöktü,37 kişi öldü, çok sayıda kişi yaralandı.
  • 1961’in aynı gününde Yassıada da Menderes’in idamı istendi.
  • 1962  yılının  24 Ocak’ında  Romancı Ahmet Hamdi Tanpınar öldü.
  • 1965’te aynı gün İngiliz Siyasetçi Winston Cuhurchiil öldü.
  • 1972’de aynı gün Mahir Çayan’a dedesinden kalan mirasa sıkı yönetim mahkemesi el koydu.
  • 24 Ocak 1980 ‘de Demirel Hükümeti’nin ekonomik istikrar programı olan kararlar alındı ve paramız yüzde 48,9 devalüe edildi.
  • 24 Ocak 1983’te sıkıyönetim komutanlığı Cumhuriyet Gazetesi’nin basımını,yayımını ve dağıtılmasını yasakladı.Sahibi ve yazı işleri müdürü hakkında dava açtı.
  • Edebiyat Tarihçisi Mehmet Kaplan  24 Ocak 1986’da öldü.
  • 1993’ün 24 Ocak’ında Uğur Mumcu öldürüldü.
  • Türkiye’nin ilk haberleşme uydusu TÜRKSAT  fırlatıldıktan  12 dakika sonra , 24 Ocak 1994’te okyanusa düştü.
  • 2001 Ocak 24’te ise Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan öldürüldü.

 

Bence toplum vicdanında yara açan,iz bırakan olumsuz olayların yıldönümleri, ağlama, sızlama, afakî nutuklar atmalarla değil; ülkemiz, ulusumuz için iyiye, güzele, doğruya doğru neler yapabileceğimizin tartışılacağı ve alınan kararların yaşama geçirileceği günler olmalıdır.

Devamlı söylüyoruz,iktidarı ele geçiren dinci-şeriatçı bir siyasi parti,kayıtlı seçmenin dörtte birinin oyunu alarak dörtte üçe hükmediyor. Türkiye Cumhuriyetinin bütün kurumlarında kadrolaşıp,kurumlaşıyorlar.Düşünün siyasetin hiç girmeyeceği Türkiye Bilimsel Araştırmalar Kurumu’nda bile şeriatçı bir yapılanmaya gidildi.Sağlıkta, özellikle eğitimde dinci iktidarın neler yaptıkları gözler önünde. Kimseden korkmadan, çekinmeden açıkça 1923 devrimlerini yıkmak, Lozan yerine Sevri geri getirmek çalışmaları yapılıyor. Kanımız, canımız pahasına elde ettiğimiz tam bağımsızlığımız açıkça deliniyor. Yabancılar, mahkemelerimize, üniversitemize, ordumuza, akla gelen her şeyimize pervasızca karışıyorlar. Ve Yüce Mustafa Kemal Anıtkabir’den hüzünle –belki de göz yaşlarıyla-  bu manzarayı seyrediyor.

Bu iktidara oy vermeyen dörtte üçlük kesim nerede,ne yapıyor,neden bir araya gelip bu gidişe dur demiyor? İşte zurnanın “zırt” dediği delik burasıdır.

Bu ülkeyi, bu ulusu  gerçekten sevenlerin şapkalarını önlerine koyup düşünecekleri,tartışacakları ve ne yapmalarına karar verecekleri konu budur.