PARTİLİ OLMAK…
Her dilde bazı sözcükler, kullanıldıkları yere göre değişik anlamlar taşırlar.
Fransızcadan dilimize giren “parti” sözcüğü de farklı yerlerde, farklı anlamlarda kullanılır.
Ben, “yurt sorunları ve ülkenin yönetimi konusunda ortak bir düşünce ve amaç çevresinde toplanan kimselerin oluşturduğu, anayasaya ve yasalara göre kurulmuş olan siyasal bir örgüt” olan partiden ve bu partinin üyesi olmaktan söz edeceğim.
Bütün dünyada siyasal düzeni çok partili olan uluslarda, bir partiler yelpazesi vardır.
Programları bakımından partiler sağ, orta (merkez) sol diye nitelendirilir. Bunlar da kendi aralarında aşırı, ılımlı, reformcu gibi bir genel ve ayrıca özel bir adla adlandırılır.
***
Anayasamızın 68. maddesi “Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır” der. Aynı maddede “Vatandaşlar, siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir. Parti üyesi olabilmek için onsekiz yaşını doldurmuş olmak gerekir” denilmektedir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kayıtlarına göre şu anda Türkiye’de 73 siyasal parti vardır. Ancak, bu konuda en bilgili bir insan bile bu partilerin çoğunun adını bilmez.
Genelde, adı en çok bilinen partiler TBMM’de kümelenen (grup kuran) partilerdir.
***
Anayasamız, “siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik (isteklendirme) edemez” der.
***
Her siyasi partinin amacı, devlet yönetimini elinde bulundurmak, devlet gücünü kullanma yetkisini elde etmektir. (iktidar olmaktır)
Bu nedenle her partinin, devlet yönetimini elinde bulundurduğunda, devlet gücünü ne şekilde kullanacağını açıklayan bir izlencesi (programı) vardır.
Bu izlence, partinin kamuoyuna, seçmenlerine sunduğu bir “söz verme” bildirgesidir.
Partinin izlencesini okuyarak, öğrenerek, beğenerek o partiye oy veren seçmen, partisini bu izlenceyle denetler.
Eğer, o izlenceyle devlet yönetimini ele geçirmiş bir parti, izlencesiyle verdiği sözleri yerine getirmezse seçmen de, bir sonraki seçimde verdiği oyu geri alır.
***
Peki, Türkiye’de seçmen böyle mi yapıyor?
Kesinlikle hayır!
Çünkü bizde bir siyasi parti yandaşıyla, bir ayaktopu (futbol) kulübü yandaşı arasında çok büyük bir ayırım (fark) yoktur.
Siyasi parti üyelerinin, neden o partiyi tuttukları incelendiğinde, parti üyeliğinin –veya yandaşlığının- genelde, aile büyüklerinden çocuklara geçtiği görülür.
Ayrıklar (istisnalar) dışında, büyük çoğunluk oy verdiği partinin genelde neyi savunduğunu bilmez.
***
Bir tarihte, “sosyal demokrat” çizgide olduklarını söyleyen bir partinin il yönetiminde bulunan üyeleriyle topluca oturuyorduk. Kendilerine çok açık bir şekilde “sosyal demokrasiden ne anladıklarını” sorduğumda, büyük bir şaşkınlıkla, hiçbirisinin “sosyal demokrasiyi” bilmediklerini görmüştüm.
Yine “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman” olduğunu söyleyen bir partinin ilçe başkanının, o partinin temel düşüncesi (ideolojisi) hakkında hiç bilgi sahibi olmadığını şaşırarak izlemiştim.
Bir siyasi partinin bilinçli üyesi olmak ancak o partinin yaşama geçirmek istediği düşünceler bütününü (programını) bilmekle olasıdır.
Bir partiye ancak bilimsel veriler ve aklın yol göstericiliğiyle üye olunur.
Eğer bir kişi, yandaşı olduğu partinin demokrasi anlayışını, ekonomik ve sosyal politikalarını, ulusal güvenlik ve dış ilişkiler konusundaki yaklaşımlarını, özgürlük, eşitlik kavramlarından ne anladığını bilmiyorsa, bu yandaşlık bir ayaktopu kulübü yandaşlığından farklı değildir.
Şu cümleleri kim söylemişti, nerede okumuştum anımsamıyorum:
“Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse bile, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder.
Cahil toplumla seçim yapmak, okuma-yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır.
Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir.”
***
Binlerce yıl önceden Platon (M.Ö. 427-347) şöyle diyor:
“Demokrasinin temel ilkesi, halkın egemenliğidir.
Ancak, bir ulusun kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması gerekir.
Eğer bu sağlanmazsa demokrasi, otokrasiye (tek kişi veya tek bir partinin siyasal erki elinde bulundurması) geçebilir.
Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demogoglar (halkavcıları), kötü de olsalar başa geçebilirler.
Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir.
Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi (siyasal gücün küçük bir grubun elinde olması) olur. Devam edilirse halkavcıları türer.
Halkavcılarından da diktatörler çıkar.”
Ülkemizde 2013 yılının ortalarında görünen tabloyu anlayabilmek için, halkımızın partilere nasıl, nereden baktığının ve oy verme istencinin (iradesinin) nasıl oluştuğunu iyi bilmek gerekir.