SADECE 20. YÜZYILIN DEĞİL, TÜM YÜZYILLARIN LİDERİ: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
“Kemalizmi müfredattan silelim”
AKP’li Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim Bir Sen) Genel Başkan Yardımcısı Atilla Olçum, Burdur İl Divan Toplantısı’nda böyle buyurmuş! (!)
Burdur Eğitim Bir Sen Şube Başkanı da Atilla Olçum’a plaket vermiş” (29 Mart 2016 tarihli Aydınlık Gazetesi, S. 1)
***
Niksar’da Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurduğumuz yıldı, yanılmıyorsam 1996 yılı Mart ayı… Evime konuk olarak gelen bazı genç öğretmen arkadaşlarla söyleşiyorduk. Bir ara, anne ve babasını çok yakından tanıdığım ve sevdiğim, stajyerliğini de müdürlüğünü yaptığım bir lisede kaldırdığımız genç bir öğretmen arkadaş bana dönerek : “Biz sizi devrimci biliyorduk. Meğerse siz Atatürkçüymüşsünüz” dedi.
Büyük bir şaşkınlıkla bu genç öğretmenin yüzüne bakarak: “Sen bir ulusu emperyalizmin pençesinden kurtaran bir lideri ve o liderin eylem ve düşüncelerini benimseyen kişileri devrimci olarak görmüyor musun?” dedim. Bana: “Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı o mu yaptı, halk yaptı. O, bir küçük burjuva devrimcisiydi, o kadar” yanıtını verdi.
Yaşamında, hiçbir toplumsal başarısını gözlemlemediğim bu zavallı gence acıyarak bakmıştım.
***
Ellerindeki kıçı kırık bir silahla dağlarda dolaşıp, halktan kopuk devrimcilik yaptıklarını zanneden ama yakalanıp cezaevlerinde yattıktan sonra, sadece geçmişleriyle övünüp hiçbir şey üretmeyen sözde devrimci bir grup evime konuk olarak gelmişti.
Evimin üst kat pencerelerinin birinde sürekli asılı olarak duran üzeri Atatürk resimli bir Türk Bayrağı vardır. Evime o bayrağın altından geçilerek girilir.
Devrimci grup o bayrağı görünce, “Biz bu bayrağın altından geçmeyiz” dediler.
Onlar da Atatürk’ü ve Türk Ulusalcılığı’nı sevmiyorlardı.
***
Tıp fakültesini bitirmiş, iki dalda uzman olmuş genç bir doktordu. Annesi öğretmen, babası da güzel sanatlara çok yatkın bir devlet memuruydu. İkisi de Atatürkçü insanlardı.
Genç, tıp fakültesini kazandığında yurtlarda yer bulunamadığı için bir müddet benim yanımda kalmıştı.
Bu genç, evlendikten bir süre sonra Cumhuriyet Devrimleri’ni, Atatürk’ü beğenmez tavırlar sergilemeye ve dinci politikacıları desteklemeye başlamıştı. Hatta bir gün çalıştığı hastanedeki doktorlar odasındaki duyuru panosuna eski Türkçe duyurular yazdığını öğrenmiştim.
Zeki bir genç doktorun, Cumhuriyet Devrimleri’ne ve Atatürk’e karşı sergilediği bu olumsuz davranışları bugün bile anlayabilmiş değilim.
***
Bir süre önce, TÖS döneminden arkadaşım olan Sevgili Mehmet Sazak’tan bir ileti almış, o iletiyi de bu köşenin okurlarıyla paylaşmak istemiştim.
Aydınlık’ta bugün okuduğum (birinci bölümde verilen) haber tetikleyici oldu.
Mehmet Sazak’ın “ATATÜRK 20. YÜZYILIN EN BÜYÜK LİDERİ” başlığını verdiği iletisi aynen şöyle:
“Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç’in “1938 SON YIL” kitabını okudum. Bu kitapta, ağırlığı 1938 yılı olmakla birlikte Atatürk’ün yaşamından kesitler verilmektedir. Burada, Atatürk’ün ülkemiz ve insanlık için yaptığı büyük hizmetleri değil de, dünyanın ileri gelen kişi ve kurumlarınca, nasıl değerlendirildiği hakkında yazılanları özet olarak paylaşmak istiyorum…
Günümüzde emperyalizm, geçmiş yüzyılın klasik sömürü yöntemleri yerine, toplumları incitmeden, daha şirin görünerek, nerdeyse rızasını alarak, toplum psikolojisinin en gelişmiş bilimsel yöntemlerini uygulayarak, uygun narkoz dozlarıyla sömürüsünü sorunsuz sürdürmektedir… Bu amacı gerçekleştirmede en büyük yardımcıları, toplum içinden devşirdikleri kiralık – satılmış aydınımsılardır… Bu aydınımsıların görevi, öncelikle toplum içindeki farklılıkları (etnisite, din, mezhep, tarikat) kaşıyarak, belirginleştirmektir. Sonraki evrede, toplumu ayakta tutan, dil, gelenek, efsaneler, destanlar, ütopyalar, tarihi kişiler, kahramanlar gibi birleştirici unsurları tartışmaya açarak, bunları değersizleştirmeye çalışmak, önder ve kahramanları sıradanlaştırarak toplumsal mayayı çürütmektir. Pirzolalık eti kütükte döverek yumuşatıp, kolay yenilebilir hale getirilmesi gibi… Başta siyasi partilerden tutunuz da, her türlü kuruma sızmış, satılık – kiralık, aşağılık kişilerin, son yıllarda büyük Atatürk’ü dillerine dolayarak, küçültmeye, sıradanlaştırmaya çalışmaları bu amaçlarının önemli bir adımıdır… Aşağıda paylaşacağım bilgilerle, bu hain takımın toplum katında inandırıcılıklarını biraz olsun törpüleyebilirsem ne mutlu…
Mac Arthur’la buluşmaları:
Ünlü ABD Genel Kurmay Başkanı General Mac Arthur, 27 Eylül 1932 tarihinde Dolmabahçe’de Atatürk’ü ziyaret etmişti. Atatürk ona, savaşın 1940-1946 yılları arasında patlayacağına ilişkin tahminlerini, tam isabetle şöyle ifade etmişti. “Atatürk, sadece isabetli bir tahminde bulunmakla kalmıyor, savaşı önce Almanların önde götüreceğini, daha sonra ABD’nin müdahale edeceğini, bunun üzerine Almanya ve müttefiklerini savaşı kaybedeceklerini, fakat asıl kazananın ABD değil, Sovyetler Birliği olacağını da ifade ediyordu.” (sf: 425)
Başkan Roosvelt’in Savorona yatının alınmasındaki rolü:
- C. Hükümeti Atatürk için bir yat alma kararındadır. Osmanlı’dan kalma Ertuğrul Yatı yaşlı ve makineleri eskiydi. Amerikalı bir milyarderin kızının olan, 1931 yılında Hamburg tersanesinde yapılmış Savarona Yatının satılık olduğu öğrenilir. Hamburg limanında bulunan yatı, Kurp firması almak ve yüksek fiyata Türkiye’ye satmak niyetindedir. Bunun üzerine Hitler, yata haciz koyar. Yat limandan ayrılamayacağı için, Türkiye’ye satışı da engellenmiş oluyordu.
“Ama umulmadık bir şans doğdu. Büyük bir Alman transatlantiği New York limanındaydı. Devreye Başkan Roosvelt girdi…
Roosvelt gerçek bir Atatürk hayranıydı.
Başkan Roosvelt, Savarona Yatının üzerindeki Almanya’nın koymuş olduğu haczin en kısa zamanda kaldırılarak, yatın Türkiye’ye satılmasını, aksi halde o sırada New York limanında bulunan ünlü Alman Transatlantiğinin Savarona’ya karşılık haczedileceğini Hitler’e bir notayla bildirdi.”
Haciz kalktı. Savarona, 24 Mart 1938 tarihinde, Türk Bayrağı çekilerek görevli ekibe teslim edildi. (10.400.000 dolara yaptırılan yat, Türkiye’ye, 1.700.000 dolara satılmıştır.) (375)
Roosvelt, kendisine itimatnamesini sunan Sovyet Büyükelçisine sorar:
“Avrupa’nın en büyük Lideri kim?”
Sovyet Büyükelçisinin yanıtı muhteşemdir:
“Avrupa’nın en büyüğü Avrupa’da değil, Boğazın öte yakasında. Ankara’da Mustafa Kemal.”
Bu yanıt Roosvelt’i hiç şaşırtmamıştı. Zira O da bir Atatürk hayranı olmuş, yaptığı reformları adım adım izlemiş, hayranlığı bir kat daha artmıştı. (375) (Roosvelt-Atatürk mektupları buraya alınmadı)
Mark Twain Cemiyetinin mektubu:
15 Haziran 1938 bugün okyanusun ötesinden aldığı bir mektup onu mutlu etti. ABD’deki Mark Twain Cemiyetinin Başkanı, Atatürk’e gönderdiği bir mektupla, imzalı bir fotoğrafını istemiş, Atatürk^te göndermişti. Gelen teşekkür mektubunda: “zamanımıza, geçmiş devirlerin Büyük İskender, Jül Sezar ve Napolyon’dan daha şanslı bir isim bıraktınız. Askeri ve sivil dehanız, bütün insanlık tarihi üzerinde derinden etkili olmuştur” deniliyordu. (412)
Yunan Başbakanı Venizelos Atatürk’ü Nobel Barış Ödülüne aday gösteriyor:
“Yunanistan Başbakanı Venizelos, 1932 yılında Nobel’e gönderdiği başvuruda: “1932 yılı Nobel Barış Ödülü’nün Gazi Mustafa Kemal’e verilmesini teklif edecektir.” (101)
Atatürk Trikopis’i nasıl korudu?:
“Büyük taaruzu takiben Uşak’ta esir düşen Yunan Başkomutanı General Trikopis, Mustafa Kemal Paşa’dan öylesine insanca muamele görmüştür ki, Yunan askerinin Anadolu’da yaptığı mezalimi yakından bilen bu komutan, bunun altında iyice ezilmiştir. Ülkesine iade edildikten sonra da 1948 yılında ölünceye değin, her yıl 10 Kasımda Atatürk’ün Selanik’teki evine gidip, Onun fotoğrafı önünde saygı duruşunda bulunmuştur.
Evet, Trikopis Atatürk’e şükran borçludur, hatta hayatını borçludur.
Kurtuluş savaşı sonunda Yunan ordusu denize dökülünce ülkesine dönen askerler, Yunanistan’da darbe yapmışlar ve savaşa onay verip fiilen katılan tüm komutanları, başbakan Gunaris dahil kurşuna dizmişlerdir.
Yunanistan’ın istemine karşın Atatürk Trikopis’i Yunanistan’a vermemiş, önce Ankara’da, sonra Çankırı’da kamplarda alıkoymuş, Ona bir konuk muamelesi yapmış, ortalık durulduktan sonra Yunanistan’a iade etmiştir.” (557)
Atatürk birçok kez Time Dergisi kapağında yer alıyor:
Dergi, “Time 90.yaşında: 90 Kapak Hikâyesiyle Modern Tarih Hakkında Bilmemiz Gereken Her Şey” başlığıyla hazırladığı sayfada, ilk sırayı Mustafa Kemal Atatürk’ü yayımladığı baskısına ayırdı.
Dergi, 24 Mart 1923 tarihli baskıda yer alan Atatürk için: “Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden, daha sonra Atatürk olarak tanınan asker Mustafa Kemal, modern Türkiye Cumhuriyetinin kurucu babası olarak çıktı. Atatürk’ün laik reformları ve otoriter çizgisi on yıllar boyunca Ortadoğu’da yankı uyandıracak bir efsane bıraktı” ifadesini kullandı.
Time, 1923 baskısından şu paragrafı aktardı: “O, bugün Türkiye’yi özgürlüğüne kavuşturan biri. O halkını yabancı güçlerin boyunduruğundaki bu bataklıktan kurtardı. Onların özündeki nitelikleri fark etmelerini sağladı. Onlara, bağımsızlık düşüncesi ve hareketini getirdi.”
Dergi geçmiş 90 yılın kapaklarındaki ünlüler arasında ilk sırayı Atatürk’e ayırmıştı.” (554-555)
UNESCO’nun 1978 yılında aldığı Atatürk yılı Kararı:
Birleşmiş Milletlerin Kültür Kolu olan UNESCO, Paris’te Genel Kurul yaparken Yunanistan ve Sovyetler Birliğinin başı çektiği 11 ülke Başkanlık Divanına bir önerge veriyor.
“Üç sene sonra 1981 geliyor. 1981 Atatürk’ün doğumunun 100. yıldönümüdür. Atatürk elbette 20. yüzyılın devlet adamlarından biridir. Bellidir ki Türkler o özel gün için, çok özel olarak hazırlanıyorlardır. Ama Atatürk’ü anmak bir tek Türklere bırakılmamalıdır. Çünkü Atatürk tün insanlığın ortak paydasıdır. Bu Genel Kurul bir karar almalıdır. Bu karar üye devletlere bildirilmelidir. Önümüzde üç yıl var. Bu üç yıl boyunca her ülke Atatürk için, üniversiteleriyle, bilim kurumlarıyla, sivil toplum örgütleriyle, medyasıyla özel olarak hazırlanmalı ve 1981 yılı bütün dünyada Atatürk yılı olarak anılmalıdır.”
Önerge okunur, İsveç delegesi itiraz eder. Kürsüye gelir: “Ben Atatürk’ün büyüklüğünü elbette biliyorum. Türkler için, insanlık için, çağdaşlaşma için ne anlama geldiğini de biliyorum. Ancak, böyle bir yola girersek, 200 devletten her biri liderlerinin 100., 200. yılları için özel yıl Orhan Çekiç: isterlerse ne yapacağız?”
Sovyet delegesi söz alarak kürsüye gelir, Yumruğunu masaya vurarak: “20. yüzyılda hiçbir ülke bir Mustafa Kemal çıkarmadı ki, böyle bir kaygı sözkonusu olsun. Bu mümkün değildir. Dolayısıyla bu karar bugün alınmalıdır” diyerek yerine oturur. Oylama yapılır: 1981 yılının Atatürk yılı olarak kutlanmasına oybirliğiyle karar verilir. Bu karar Birleşmiş Milletler kuruluşlarında oybirliğiyle alınmış tek karardır.” (555-556)
Felt-Mareşal Lord William Birdwood ve Atatürk:
Mustafa Kemal 57. Alay, daha sonra 19. Tümen Komutanı olarak, Çanakkale’de görev yaparken, karşısında bulunan Anzak Kuvvetleri Komutanı William Birdwood’dur. Mustafa Kemal Anzak kuvvetlerini, Arıburnu’unda, I. Anafartalar, II. Anafartalar’da olmak üç kez yenilgiye uğratmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, emrindeki Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı kaldırıldıktan sonra, 13 Kasım 1918 Çarşamba günü İstanbul’a gelmiştir. Cuma günü Vahdettin’le görüşmüştür. Pera Palas Oteline yerleşmiş, otelin iki katını da İngiliz kuvvetleri karargâh olarak kullanmaktadır. Otelde Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek için sabırsızlanan bir general vardır. Bu General, Çanakkale’deki Anzak Kuvvetleri Komutanı ve o anda, Pera Palas Karargâhındaki İngiliz birliklerinin de komutanı olan General Birdwood’dur.
Mustafa Kemal isteği: “Buyursun” diye yanıtlar. Birdwood, Mustafa Kemal’den, “bizi nasıl yendi?” sorusunun yanıtını almak ister.
Birdwood: “Sayın Komutan, bizi nasıl yendiniz?” diye sorar.
Mustafa Kemal, gayet doğal bir tavırla: “Sizin de bizim de tarih dergilerimiz var. Nasıl olsa tarihler yazar” diye yanıt verir.
Birdwood ricasını yineler:
“Ekselans, sizin ağzınızdan dinlemek istiyorum, lütfediniz?”
Bunun üzerine Mustafa Kemal, yanındaki Rasim Ferit Bey’den kâğıt, kalem ister. Kâğıt bulamazlar. Rasim Bey de bir peçete kâğıdıyla altın muhafazalı kurşun kalemini uzatır.
- Kemal bir kroki çizer, kâğıt üzerindeki yerleri işaret ederek: “Şu tarihte karaya çıktınız, filanca saate kadar şurada durdunuz. Biz şu hattaydık. Her şey sizin lehinizeydi. Niçin şu çizgide durdunuz? Niçin ilerlemediniz?”
“Askerlerimiz çok yorulmuştu” diye yanıtlar Birdwood.
Mustafa Kemal bu kez, Conkbayırı krokisini çizer:
“Siz falanca şu yöne hareket ettiniz ve şu durumu aldınız. Niçin ilerlemediniz?”
“Biz ilerledikçe arkadan su ikmali sağlanamadı. Askerlerimiz susuz kaldı ve durdu.”
Atalarımız: “Yaralıya kurşun atılmaz!” der. Mustafa Kemal Paşa da, Türk soyluluk ve erdemini, şu espriyle dile getirir:
“Görüyorsunuz ya, ben bir şey yapmadım, General! Önce yorgunluk, sonra susuzluk durdurdu ordunuzu.”
Birdwood ayağa kalkar, Mustafa Kemal’i kucaklar:
“Sizin gibi kahraman ve yüksek karakterli bir asker tanımadım.”
Sonra, kroki ve kalemi işaret ederek:
“İzin verir misini? Bu kroki ve kalemi değerli bir hatıra olarak saklayayım.”
Ve saklar.
Artık Mareşal olan, Baron unvanı da verilen, 80 yaşını aşmış, hasta, bu Atatürk hayranı asker, Atatürk’ün öldüğünü duyunca büyük üzüntüye kapılmıştır. Bunu bilen İngiliz hükümeti de Atatürk’e duydukları saygı nedeniyle, cenazeye katılacak İngiliz birliklerinin başına, Avustralya’dan Mareşal Birdwood’ı görevlendirmişlerdir. Mareşal Türkiye’ye geldiğinde, bu kalem de, peçete üzerine çizili kroki de cebindedir.
Bu olayı, çevresindeki Türk ve İngiliz yetkililerine anlatırken, büyük bir hüzün içinde gözyaşlarına hâkim olamaz… Çevresindekiler de.
İstanbul’daki tören sırasında, Galata Köprüsünden geçilirken Fredric Chopin’in Cenaze Marşı eşliğinde uygun adımlarla mareşal üniformasının içinde, adeta Mustafa Kemal’in dostu olmanın gururu içinde yürüyor, Arıburnu siperlerinde kaybettiği o tahta bacağının her vuruşunda Arnavut paket taşlarında yankılanan tok… tok… tok… izleyenleri daha bir gözyaşlarına boğuyordu.
Törenin Ankara bölümünde ise, ayağındaki ıstırabı çok artmış, yürüyemeyeceği anlaşılmıştı. Bunun üzerine Büyükelçi Loreine’in girişimiyle Türk yetkilileri ona kortejin geçeceği güzergâh üzerinde bulunan Halkevi’nin balkonunu tahsis etmişlerdi.
Cenazeyi ayakta bu balkondan selamladı. Atatürk’ün tabutu önünden geçip uzaklaşmış, Mareşal hala ayakta, Mehmetçiği, Kemal’in Askerlerini, esas duruşta selamlamaya devam ediyordu. (547-550)
“Atatürk 20. yüzyılın en büyük lideri:”
Amerikalı tarihçi ve Psikiyatr Prof. Arnold Ludwig Üniversitesinden aldığı destekle, ömrünün tam 18 yılını bilimsel bir araştırmaya hasrediyor. Dünyadaki en ünlü tüm devlet adamlarına giderek, haklarında sayısız, kitap, makale, tez okuyarak aynı parametrelerle değerlendiriyor. Bu 18 yılın sonunda vardığı sonuç: “Atatürk 20. yüzyılın en büyük lideridir.”
Amerika Atatürk toplumu adlı kuruluşun Washington’da düzenlediği, yıllık Atatürk’ü anma konuşmasını, halen ABD’nin en büyük öğretim kurumları arasında yer alan Brown Üniversitesinde görev yapan ve 2002 de yazdığı ve dünya liderlerini ele aldığı “Dağın Aslanı: Liderlerin Doğası” adlı kitabını tanıtan Prof. Dr. Arnold Ludwig yaptı.Ludwig’in inceleme ölçütleri:
- Sıfırdan ülke yaratmak,
- Toprakları genişletmek,
- İktidarda kalınan süre,
- Askeri başarı,
- Sosyal tasarım gücü,
- Ekonomik başarı,
- Devlet adamlığı,
- İdeoloji ortaya koyma,
- Ahlaken örnek olma,
- Siyasi miras,
- Ülkenin nüfus ölçütleri,
Yukarıdaki 11 ölçüt kullanılarak varılan sonuçta, Mustafa Kemal ATATÜK, 31 puanla: “YİRMİNCİ YÜZYILIN EN BÜYÜK LİDERİ” Unvanını kazanmıştır… İkinci sırada 30 puanla Mao Zedung vardır. (561-563)
( “1938 Son Yıl”: Yazan Orhan Çekiç: Kaynak Yayınları, 3. baskı –İstanbul – 2014, 593 sayfa 30 tl.)”