01 Ekim 2014

ŞERİAT KISKAÇINDA…

ile Hami KARSLI

Laik Cumhuriyet’i, Atatürk İlke ve Devrimleri’ni özümsemiş tüm yurttaşların derin kaygılar içinde yaşadığı bir dönemden geçiyoruz.

Sırtını ABD ve AB yayılımcılığına dayamış bir siyasal iktidar, Atatürk Devrimleri’ne karşı yürüttüğü eylemleri –karşı devrimi- artık gözü kara bir şekilde yaşama geçiriyor.

Atatürk’ün aramızdan ayrılışının hemen ardından sinsice başlayan karşı devrim, başlangıçta ürkek adımlarla amacına yönelmiş, ilerleyen zaman içerisinde, gittikçe artan bir ivme ile özgüvenini artırarak, bugün açıkça Atatürk’ün kurduğu Laik Cumhuriyeti, “yayılımcılığın kuklası bir şeriat devleti” ne dönüştürmede büyük yol almıştır.

Bunda, Lozan’da yenilgiye uğrayan yayılımcılığın, öç alma duygusuyla karışık Ortadoğu’daki çıkarları tasarımının (BOP) payı nasıl yadsınamazsa, aydın etiketlilerin aymazlığının etkisi de küçümsenemez!

***

Okulların en güzel odalarının “namaz kılma odaları” haline getirilmesi, on yaşındaki küçücük çocukların türban denilen o ucube giysiye sokulması noktasına birden gelmedik.

Yayılımcılığın Truman Öğretisi (doktrini), Köy Enstitüleri’nin, Halkevleri’nin kapatılması, Beş Yıllık Kalkınma Planları’nın yok edilmesi, Türkçe ezan yerine Arapça ezanın getirilmesi; Kürt Sait’e verilen ödünler, “siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz” demeler; Kahramanmaraş, Sivas, Çorum gibi illerimizdeki gerici- kanlı kalkışmalar, inanç sömürücülüğü, ülkeyi yönetenlerin, Atatürk Devrimleri’ni “Halka mal olmuş-olmamış” diye ikiye ayırarak yok etmeleri; eğitim izlencelerinin yabancı uzmanlara hazırlattırılması; Bedrettin Cömert, Cavit Orhan Tütengil, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Turan Dursun, Ahmet Taner Kışlalı gibi gerçek aydınların öldürülmeleri; Atatürk’ün kurduğu partinin Atatürk’ü ve onun ilkelerini yadsıması; durmadan birbiri ardınca açılan imam-hatip okulları; eleştirel aklın giderek yok edilip, yerine kör inançların egemen olması…

***

Şeriat, İslam hukukudur. Kuran’ın ayetlerine, Hazreti Muhammet’in sözlerine ve yaptıklarına, bunlardan çıkarılmış yorumlara dayanan, insanın yaşamını, toplumsal yaşamı düzenleyici, Tanrısal olduğu için hiçbir zaman değişmeyecek olan dinsel kurallar bütünüdür.

Fransızcadan dilimize giren “laiklik” Türkçe sözlüklerde “dinin devlet işlerine, devletin de din işlerine karışmaması” ; Fransızca sözlüklerde ise “dinden buyruk almayan düşünce ve eylemler” diye tanımlanır.

***

3 Mart 1924’de kabul edilen Öğretimin Birleştirilmesi Yasası’yla, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bütün öğretim ve eğitim kurumları Eğitim Bakanlığı’na bağlandı.

Dinsel temellere göre eğitim yapan okullar kapatıldı. Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı kaldırılarak din işleriyle ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Böylece Türkiye’de din hizmetleri, devlet kontrolü dışında değil, devletin denetimiyle yürütülecekti. 1924’de halifeliğin kaldırılması, 1925’de tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, Türkiye Cumhuriyeti’nin laikleşme yolunda attığı öteki adımlardır. Yine 1926’da yürürlüğe giren Medeni Kanun ile hukuk alanında da laiklik ilkesi geçerli kılındı. Lise ders programlarından Arapça ve Farsça dersleri kaldırıldı. 1928’de çıkarılan yeni bir yasayla Anayasa’nın ikinci maddesinde yer alan “Türk Devleti’nin dini, İslam dinidir” cümlesi çıkarıldı. Laiklik, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin programında altı okla simgelenen ilkelerden biri olarak 1931’de yer aldı.

Din dersleri 1949’da ilköğretim, 1956’da ortaöğretim programlarına “seçmeli ders” olarak konuldu. 1982 Anayasasının 24. Maddesi ile ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu dersler arasına girdi.

***

Gericiliğin (irticanın) arkasında sürekli olarak yayılımcılığın (emperyalizmin) çirkin yüzünü görürüz.

Kanla beslenen hortlaklar (vampirler) gibi, yayılımcılık ta gericilikle beslenir.

Tekelci anamalcılar, ulusu aydınlanmış ülkeleri sömüremezler. Bu nedenle, doğal kaynaklarından, insan gücünden ve coğrafi konumundan çıkar sağlamak istedikleri ülkelerin geri kalması, aydınlanmaması için ellerinden geleni yaparlar.

2013-2014 Eğitim- Öğretim Yılı’nda 2074 imam-hatip okulu ve bu okullarda okuyan 450969 öğrenci sayısı 2014-2015 yılında ikiye katlanırsa kimse şaşırmasın!

Olup bitenleri bir bir yazan (kaydeden) Tarih Baba; önlerine atılan bir kemik parçasını kemirirken, korumakla görevli oldukları ülke ve ulusunu satanların gerçek yüzlerini gelecek kuşaklara gösterecektir.

Yine o Tarih Baba, ülkesinde olup-bitenleri gördükleri halde ses çıkarmayan aymazları da yazmaktadır.

***

Sanki, Tevfik Fikret’in “Sis”, “Tarih-i Kadim” şiirlerini yazdığı 1900’lü yılların başlarında gibiyiz.

Bilirsiniz, Tevfik Fikret’e göre Abdülhamit korktuğu için ulusu sindirmiş, anayasayı ortadan kaldırmış, ordu ve devlette çalışanları neredeyse siyasal suçlu durumuna düşürmüş, ülke sorunlarına duyarsız bir topluluk yaratmıştı.

Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman,

beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan

ağırlığının altında herşey silinmiş gibi,

bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü;

tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar

onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!”

dizeleriyle başlayan “Sis” şiirini ve:

İşte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu.
Ve başlar bize maval okumaya.
Ninniler uydurup uyutur bizi
dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,
zifiri karanlık hayatından.
Gösterir bize evvel zamanı,
tek doğru, en güzel örnek, der.
Bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden”

dizeleriyle başlayan Tarih-i Kadim şiirini bu duygularla yazmıştı.

Görünen odur ki, tarih yineleniyor.