SOSYAL DEMOKRASİ
Son günlerde “Sosyal Demokrasi” kavramı üzerinde yeni bir tartışma başladı.
Aslında, “yeni bir tartışma” değil, yeniden bir tartışma başladı demek daha doğru. Çünkü, bu tartışma bu kavrama yeni bir şey ekliyor veya çıkarıyor değil.
1995 yılında çıkardığım Niksar Haber gazetesinde ve yöremizde çıkan diğer gazetelerde bu konuda yazdığım birçok yazıda savunduğum bazı düşüncelerin yeniden gündeme geldiğini görmek doğrusu beni sevindirdi.
Türkiye’de özellikle, 12 Eylül Darbesi’nden sonra 1983’te, siyasi faaliyetler serbest bırakılınca, kapatılan CHP’nin tabanını sahiplenmek için kurulan SODEP (Sosyal Demokrasi Partisi) döneminde çokça kullanılan “Sosyal Demokrasi” kavramı ülkemize ilk kez 1918 yılında girmişti.
23 Aralık 1918’de Hasan Rıza ve 13 arkadaşı Sosyal Demokrat Fırka’yı kurmuşlardı.
Bu fırkanın (siyasal partinin) yayın organı gibi kullandığı Alemdar gazetesi, Ulusal Mücadele karşıtı yayın yapıyordu. Bu nedenle TBMM Hükümeti kurulunca bu parti kapatıldı.
1946’da SDF’nin devamı olarak, Cemil Arif Alpay’ın kurduğu Türk Sosyal Demokrat Partisi, 1950 seçimlerine katılmasına karşın bir varlık gösteremedi. 1951’de kurucusu Cemil Arif ölünce parti de kapandı.
Sosyal Demokrasi kavramının, ülkemizde geniş kitlelerce kullanılması 1960 sonrası oldu.
“Ortanın Solu” hareketinin lideri Bülent Ecevit, batı kaynaklı sosyal demokrasinin ülkemiz koşullarına uygun olması gerektiğini düşünüyordu. Bu nedenle de, liderliğini yürüttüğü harekete “sosyal demokrasi” değil, “demokratik sol” adını vermeyi daha uygun bulmuştu.
***
Peki, ülkemizde, sanki bir “sol” hareketmiş gibi algılanan sosyal demokrasi nedir veya ne değildir?
Sosyal demokrasi 19. yüzyılın son çeyreğinde, sanayi işçisine dayanan bir siyasi akım olarak doğmuş ve 20. yüzyılın başına kadar da bu özelliğini korumuştur. Bu durum, büyük bir kesimin sosyal demokrasiyi sol bir akım olarak görmesine neden olmuştur.
Halbuki, 1. Dünya Savaşı denilen emperyalist paylaşım savaşı öncesinden başlayarak, bir emekçi sınıf özelliğini yitiren sosyal demokrasi, tekelci kapitalist sistemle bütünleşmiş ve sömürgecilik döneminde hep emperyalizmin yanında yer almıştır.
Başlangıçta Marksist bir çizgiyi izleyen sosyal demokrat akım, sosyalist düşünceyi yayıyor ve işçi sınıfının kitlesel örgütlerinin oluşmasına katkıda bulunuyordu. 20. yüzyılın başlarından itibaren ise, batı sosyal demokrat partileri, gitgide daha çok olmak üzere uzlaşmacı ve reformist bir çizgiye kaydılar. İki yüzlülük yaparak işçi sınıfının çıkarlarını, sermayenin çıkarlarıyla uzlaştırmak çabasına girdiler. Yani oportünist bir tavır aldılar. Egemen sınıfın temel ayrıcalıklarına, toplumsal, siyasal yapının temellerine dokunmadan, var olan düzeni koruyarak, egemen devletin yönetim çevrelerince gerçekleştirilen yenileşmeleri desteklediler.
Aslında, sosyal demokrasi, Marksizmin modern revizyonudur. Yani en güçlü olması gereken işçi sınıfının güçsüz hale getirilmesinin adıdır. Bu akımın yaratıcıları ise Eduard Bernstein ve Karl Kautsky’dir.
Sermaye, 19. yüzyılda, emeğinden başka kaybedecek bir değere sahip olmayan işçi sınıfına, 20. yüzyılın başından itibaren,üretim artığı ufak tefek kaybedecek değerler vermeye başlamıştır. Böylelikle kaybedilecek maddi değerlere sahip olan işçi, sermaye ile savaşmak yerine uzlaşmayı tercih etmiştir. Bu işi kotaranlar ise sosyal demokratlar olmuştur.
Emperyalizm, dünya uluslarını ezenler ve ezilenler diye ikiye ayırmıştır.
Her ülkedeki siyasi partiler ve sosyal sınıflar tavırlarını ya ezenler ya da ezilenler yanında yer alarak belirlemişlerdir.
Sosyal demokrasinin tarihi incelendiğinde görülecektir ki, bütün dünyada sosyal demokratlar hep emperyalizmin yanında, yani ezenlerin safında yer almışlardır.
***
Yeni CHP’nin, 17-18 Temmuz günleri yapacağı kurultayla ilgili, basında çıkan haberlere baktığımızda bol bol sosyal demokrasiden söz edildiğini görüyoruz.
Atatürk’ün kurduğu ve temel ilkelerini Atatürk’ün saptadığı partide kimse “Kemalizm” den bahsetmiyor.
YCHP Kadın Kolları Başkanı Hilal Dokuzcan “Daha sol ve daha sosyal demokrat değerlere dayalı bir anlayışımız olacak” diyor.
Fethullah’ı kutsayanları, CHP’yi küçümseyip kınayanları, Sorosçuları partiye doldurup, Atatürk Devrimi’nin programını rafa kaldıranlar, 20. yüzyılın başından beri emperyalizmle işbirliği içindeki sosyal demokrasiyi savunuyorlar.
Sosyal demokrasi Atatürkçülük’ün karşıtıdır.
Kemalizm’in ulusal demokratik devriminin ilkeleri, altı ok şeklinde, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Devrimcilik olarak 1930’lu yıllarda saptanmıştı.
Ezilen dünya halklarının örnek aldığı Kemalizm, emperyalizme karşıdır, onunla savaşır.
Sosyal demokrasi hep emperyalizmle işbirliği içinde olmuştur.
Kemalizm halkçıdır. Gerek devlet girişiminin gerekse özel girişimin ulusun çıkarları doğrultusunda olmasını ister.
Sosyal demokrasi yeni liberal programları uygulayarak para babalarının daha çok kazanmalarına yardımcı olur.
Kemalizm laiktir. Dogmalarla halkı kandıranlara karşıdır.
Sosyal demokrasi laikliğe boş verir. Kara çarşaflıya rozet takar, Fethullah adlı din bezirgânından ödül alır. Onu övenleri parti yönetimine getirir.
Kemalizm, halkı kandırarak, onun iradesini baskı altına alıp saptırarak, bağlı olduğu efendisinin iradesini uygulayarak yürüttüğü düzene demokrasi adını verenlerle savaşır.
Kemalizm, emperyalizmin dayattığı sahte demokrasiyi reddeder.
***
Atatürk’ün CHP’sini savunanların, bu partiyi YCHP haline getirerek, devrim karşıtı sosyal demokrasi mavalıyla emperyalizmin kucağına oturtanları iyi tanıması ve onlarla savaşması gerekir.
Karşı devrimin, Kemalist devrime karşı bütün kaleleri birer birer ele geçirdiği günümüzde, eğer CHP, AKCHP haline gelirse –ki öyle görünüyor- bize, Atatürk Cumhuriyeti’nin ruhuna fatiha okumak düşer!