TOKAT VALİSİ SAYIN CEVDET CAN’A AÇIK MEKTUP
Sayın Valim,
Öncelikle belirteyim ki, bugün ülkemde birçok bürokratın Devletin memuru olma yerine, iş başındaki hükümetin memuru olmayı yeğledikleri bir dönemde; sizin, Tokat ADD’nin bir etkinliğine katılarak, “Kuvva-yı Milliye” ruhundan söz etmeniz nedeniyle T.C.’nin bir Valisi olduğunuza inanan bir yurttaşım.
Bu mektubu da bu inançla yazıyorum.
Bir yurttaşına “gavat” diye seslenen, yardım kamyonuna binerek kömür dağıtan, Cumhurbaşkanının kızı olmaktan başka özelliği bulunmayan bir hanımı, yanına aldığı alay komutanı, kaymakam, rektör, belediye başkanı, il emniyet müdürü ile bir ilçe girişinde karşılayan valilerin olduğu günümüzde, sizin bir Atatürkçü Düşünce Derneği etkinliğine katılmanızı kahramanlık olarak görüyorum.
***
Sayın Valim,
Bu mektubu size “sokak hayvanlarının yaşadığı acıklı durum” nedeniyle yazıyorum.
75 yaşında, emekli bir öğretmenim.
Emekli olduğum 1987 yılından bu yana -29 yıldır- yaz kış Niksar’ın Çamiçi Yaylası’nda yaşıyorum.
Bu yayla üç köyün arazisi üzerine kurulmuş güzel bir yerleşim yeridir.
Okulların kapanmasıyla başlayan yayla mevsimi, okulların açılmasıyla son bulur.
Yayla, sadece insanların değil, kedi, köpek gibi diğer canlıların da bolca yaşadığı bir coğrafyadır.
Yaz mevsiminde, yaylacılar bu hayvanlara bakarlar. Evlerindeki yiyecek artıklarıyla besledikleri bu canlılar bir bakıma onların neşe, eğlence kaynağıdırlar.
Ancak yayla mevsimi bitip, yaylacılar kente gittiklerinde, bu hayvanlar tam bir sefalet içerisinde dolaşıp dururlar. Artık kendilerini besleyen insanlar, kendileriyle oynayan çocuklar yoktur.
Hele de kasım ayı içerisinde yağmaya başlayan kar, bu hayvanlar için tam bir felâket olur.
Yollarda yeni doğmuş yavrular, açlıktan kemikleri sayılan onlarca köpek serseri mayın gibi dolaşıp dururlar.
Çok ilginçtir, bu hayvanlar hangi evin bacası tütüyorsa o evin kapısında ya da bahçesinde beklerler.
Kim bilir, belki de içgüdüsel olarak o evdeki canlının yiyeceğini kendileriyle bölüşebileceğini düşünürler.
Her kış mevsimi benim kapımda yiyecek bekleyen köpek sayısı 8-10 civarındadır.
Benim gibi kış aylarında da Yayla’da kalan Dr. Şehsuvar Savuran’ın, Öğretmen Faruk Sükan’ın ve diğer arkadaşların kapılarında da aşağı yukarı aynı sayıda köpek, boyunları bükük, çaresizlik içerisinde kendilerine verilecek bir lokma yiyeceği beklerler.
***
Sayın Valim,
Yerli ve yabancı birçok kaynak, Türklerin hayvanlara olan sevgisini anlatan öykülerle doludur.
Bilirsiniz:
Cami, medrese, mektep, saray gibi her türlü yapının bol güneş alan ve rüzgâr vurmayan cephelerinin ulaşılmayacak yüksekliklerine kuş evleri yaptıranlar;
Sürülerinden geride kalan leylekleri beslemek için ciğer, işkembe; kışın kar yağdığında, şehirlere ve kasabalara inen kuşlara serpilmek üzere darı ve buğday vakfedenler;
Kuşların kolayca su bulması için, mezar sandukalarına kuş havuzları kazdıranlar pek çoktur.
Tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı: “Batıda doğduğu sanılan hayvanları koruma müesseseleri, bizim eski tesislerimizdir” der.
Durum böyle iken, yaylalarımızda, köylerimizde, kentlerimizde açlıktan bir deri bir kemik kalmış onlarca sokak hayvanının dolaşmasına ne demeli?
Sayın Valim,
13.07.2005 tarih ve 5393 sayılı Belediyeler Yasası’nın 14. maddesinde sayılan “Belediyenin Görevleri” ve 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun 6. maddesinde belirtilen hususlar bu konudaki sorumluluğu Belediye’ye yüklemektedir.
Yasa yapılacak işi açıkça belirtmiş: “Sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların en hızlı şekilde yerel yönetimlerce kurulan veya izin verilen hayvan bakımevlerine götürülmesi zorunludur. Bu hayvanların öncelikle söz konusu merkezlerde oluşturulacak müşahede yerlerinde tutulması sağlanır. Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır.”
Yasa böyle demiş de, gerçek nedir?
Gerçek, bu bakımevlerinin –en yalın bir söylemle- amaçlarına hizmet etmekten çok uzak olduğudur. Genelde çevresi tel örgüyle çevrili nazi toplama kamplarına benzeyen bu yerlerin, bırakın bir veteriner hekimi, sadece orada görevli bir bakıcıları bile yoktur. Bir temizlik işçisi arada sırada et kesim evlerinin artıklarını oraya atar, o kadar!
Bu bakımevlerinin sığaları (kapasiteleri) kentteki başıboş hayvanların tümünü almaktan çok uzaktır.
Bu nedenle de her kent topladığı sokak hayvanlarını komşu olan diğer kentlerin sınırları içerisine salıvermekte ve bu kısır döngü devam etmektedir.
Ö N E R İ V E Ç Ö Z Ü M:
24.6.2004 tarih ve 5199 Sayılı Yasa’nın 15. Maddesi gereği her ilde, valinin başkanlığı altında toplanması zorunlu olan “İl Hayvanları Koruma Kurulu” iş olsun, adet yerini bulsun diye değil, gerçekten “hayvanların korunması ve mevcut sorunlar ile bunların çözümlerine yönelik olarak” acilen toplanmalıdır.
Bu toplantıya öncelikle, Tokat İli’ndeki tüm belediye başkanları ve tüm veteriner hekimler, birer temsilciyle değil, bizzat kendileri katılmalıdırlar.
Toplantıda ilgili yasa maddeleri üzerine basa basa okunarak gereğinin vakit geçirilmeden yerine getirilmesi sağlanmalıdır.
İl ve ilçeler arasında hayvan göndermeler devam ettiği için tek bir ilde ya da tek bir ilçede alınan önlemler bu sorunu çözemeyecektir.
Bu nedenle tüm belediyeler parasal kaynaklarını ve ellerindeki veteriner hekimleri birleştirerek, tüm sokak köpeklerini –erkek, dişi ayırmaksızın- kısırlaştırmalıdırlar.
Üremeyi durdurmadan bu sorunu çözmek olanaksızdır.
Sayın Valim, ben sadece yasaların ilgililere yüklediği yükümlülüklerin yerine getirilmesini istiyorum. Acaba çok şey mi istiyorum dersiniz?
İçten saygılarımla.