15 Ekim 2014

TÖS’LÜ, TÖB-DER’Lİ FAKİR BAYKURT’LU YILLAR…

ile Hami KARSLI

 

Aydınlık gazetesi kitap ekinin 137. sayısında Işık Baykurt’un “Babam Fakir Baykurt” yazısı beni yıllar öncesine götürdü.

1999 yılı Ekim ayında kaybettiğimiz Fakir Baykurt benden 10 yaş büyük bir dostum, arkadaşım, örgüt önderimdi.

8 Temmuz 1965’te Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kurulduğunda ben Erzurum İspir Ortaokulu’nda öğretmendim. Yaz tatili nedeniyle İstanbul’da ailemin yanındaydım. İspir’e döndüğümde arkadaşlarla hemen Sendika’nın İspir Şubesi’ni kurmuştuk.

1966 yılı sonlarında Sivas Şarkışla Ortabucak Ortaokulu Müdürlüğü’ne atanmıştım. Ancak, ortada ne okul, ne öğrenci, ne öğretmen ne de bina vardı. Elime bir mühür vermişlerdi o kadar!

Bucak (nahiye), o yıllarda köyden biraz büyük, ilçeden küçük, ilçeye bağlı olarak, bir müdürle yönetilen yerleşim yerlerine verilen addı. Eskiden Ortaköy diye anılırken, bucak olunca “Ortabucak” denilmişti. Elektriği, PTT’si, oteli, lokantası, ekmek alacak bir fırını, hatta doğru dürüst yolu bile olmayan bir yerdi.

Ortabucak – Şarkışla arası 22 kilometreydi. Çok kez bu yolu yürüyerek gidip-geliyor, yeni okulumu kurmaya çalışıyordum.

İlçede, öğretmenlerin ders dışı zamanlarını geçirdikleri, oyun oynadıkları genişçe bir yer (lokal) vardı. Burada birçok arkadaşla tanışmış, dostluklar kurmuştum. Bunlardan özellikle Karaözülü Hikmet Doğan ve yine aynı yerleşim yerinden Halil Karakuş’la daha yakındık. Bizlere katılan bazı arkadaşlarla beraber 1967 yılı başlarında TÖS Şarkışla şubesini kurmuştuk.

Fakir Baykurt’u da, doğrudan doğruya (bizzat) o yıl tanımıştım.

Sendika ile ilgili Ankara’ya ikinci gidişimdi. Fakir Bey ve TÖS İkinci Başkanı İ. Safa Güner’le oturmuş bir saate yakın sohbet etmiştik. Fakir Baykurt, “Cüce Muhammet” adlı öykü kitabını “Kardeşim Hami Karslı’ya candan sevgilerle” diye imzalayıp armağan etmişti.

***

Pencerelerinde camları bile olmayan eski bir jandarma karakolunun at ahırında açtığımız Ortabucak Ortaokulu’nda 50 öğrencimiz vardı. Başlangıçta, benden başka Hasan Sel isimli, okulunu yeni bitirmiş genç bir öğretmen daha atanmıştı. Hasan’la yaşama aynı pencereden bakıyor ve çok uyumlu çalışıyorduk. Okula elle çalışan bir çoğaltma (teksir) makinesi almış her sayısından 500 tane bastığımız 10 sayfalık bir dergi çıkarıyor, okulumuzun ve yörenin dertlerini, sıkıntılarını anlatıyor, 300’den fazlasını posta ile dağıtıyorduk. Bir tiyatro kurmuş, köyün kullanılmayan eski camisini tiyatro salonu haline getirmiştik. Okul koromuzla çok sesli müzik yapıyor, sahnelediğimiz oyunları Şarkışla’da da oynuyorduk. Okulumuzun yolunu, yüznumarasını öğrencilerle beraber yapmıştık. Gece- gündüz, cumartesi-pazar demeden okulda çalışıyorduk. Adı konulmasa da “köy enstitüleri izlencesi” ni uyguluyorduk. Sonuçta yaşama bizim gibi bakmayanlar, çıkarları bozulanlar tarafından M.E.B.’na yakınma yazıları (şikâyet) gitmeye ve Bakanlık’tan da bizi denetlemeye insanlar gelmeye başladılar.

1968 yılı şubatında beni Taşköprü’ye, Hasan Sel’i de Niğde Kemerhisar’a sürdüler.

Devlet yönetimini elinde bulunduran Adalet Partisi’nin M.E. Bakanı İlhami Ertem’di.

***

Sendikamızın 15 günde bir yayımladığı TÖS isimli bir gazetesi vardı. Sahibi ve sorumlu müdürü İ. Safa Güner’di. Oturup Milli Eğitim Bakanı’na uzunca bir açık mektup yazıp, yayımlaması dileğiyle Safa Ağabey’e gönderdim. Mektup 5 Nisan 1968 günü TÖS’ün 4. sayısında yayımlandı.

Fakir Baykurt, gazetenin o sayısında başyazı olarak “Öğretmen eğilmez, yalvarmaz, ders verir” başlıklı bir yazı yazmıştı. Yazı, öğretmenlere de ders niteliği taşıyor, Fakir Baykurt’un o önder kişiliğini yansıtıyordu.

***

2 Şubat 1968 günü evlenmiştim. Evlilik tanığım Sivas Milli Eğitim Müdürü idi. Belediye’den ayrılırken, “Taşköprü’ye sürüldüğümü” o söylemişti.

Oyalanmamış, Sivas’ta öğretmen olan eşimi orada bırakarak birkaç gün içinde Taşköprü’ye gitmiş, 8 Mart 1968 günü yeni görevime başlamıştım.

Ev tutmamış bir otel odasına yerleşmiştim. Galiba iki gün sonraydı, otel çalışanı sabah odama gelerek, bir konuğumun aşağıda beni beklediğini söylemişti.

Giyinip aşağıya indiğimde otelin kapısında bir sandalyede Fakir Baykurt oturuyordu.

Coşkuyla kucaklaştık.

O’nun, her sürülen TÖS üyesi öğretmeni, sürüldüğü kentte görmeye gittiğini (ziyaret ettiğini) o gün öğrenmiştim.

Taşköprü’de TÖS kurulmamış, öğretmenler bir dernek çatısı altında toplanmışlardı. Büyük çoğunluğu ilerici, devrimci nitelikteydiler. Vakit geçirmeden orada da Sendika’nın şubesini kurmuş, üstelik “Taşköprü’de Uyanış” adlı aylık bir gazete de çıkarmaya başlamış, dernek kapısındaki “üye olmayan giremez” yazısını kaldırmış, yurttaşların öğretmenlerle bütünleşmesini istemiştik.

TÖS’ün çağrısıyla 15-18 Aralık 1969 günleri gerçekleştirilen “Büyük Öğretmen Boykotu” nu Taşköprü’de yaşadım. Aslında yaptığımız yasadışı bir genel grevdi.

Bu 4 gün, kamuoyu derinden etkilenmişti.

Taşköprü’deki yargıç ve savcı bizleri cezalandırmamanın bir yolunu bulmuşlardı. Türk Hukuk Kurumu ve CHP boykotu desteklemişti.

Boykota 109 bin öğretmen katılmıştı. Anımsadığım kadar 50 bin öğretmen hakkında soruşturma açılmış, 30 bin öğretmen çeşitli şekillerde cezalandırılmıştı.

***

1960’lı yılların ikinci yarısı Milli Demokratik Devrim- Sosyalist Devrim tartışmaları içinde geçerken; Kanlı Pazar, 1969 seçimleri, 15-16 Haziran olayları derken 12 Mart 1971 askeri darbesi olmuş, Nihat Erim Hükümeti kurulmuş, balyoz harekâtı başlamış; yayılımcılık karşıtı (antiemperyalist), ulusalcı ve hep emeği savunan TÖS, 20 Eylül 1971’de kapatılmış, Fakir Baykurt ve birçok yönetici arkadaş tutuklanmıştı.

Ben ise, Taşköprü’den Küre’ye sürülmüş, oradan da Sakarya’da bir okula atanmıştım.

Yine Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenlerin önderliğinde kurulan Türkiye Öğretmenler Birliği (TÖB), İçişleri Bakanlığı “birlik” konusuna takıldığı için birkaç kez ad değiştirerek, sonunda “Tüm Eğitim ve Öğretim Emekçileri Birleşme ve Dayanışma Derneği”, kısaltılmış adıyla TÖB-DER olmuştu.

TÖB-DER, TÖS’ün devamı olarak kurulmuş, bizler de doğal olarak TÖB-DER’de görev almıştık. TÖS kapatıldığında 535 şubesi 72 bin üyesi olan bir sendikaydı.

***

Aslında Fakir Baykurt’u, TÖS’lü, TÖB-DER’li yılları küçük bir gazetenin. Küçük bir köşesinde anlatabilmek olanaksızdır. Ben o yıllara şöyle bir değiniverdim!

Fakir Baykurt’u en son 1978 yılının 6 Ağustos günü gördüm. İstanbul Ortaköy Eğitim Enstitüsü’nde öğretmendim. Bir iş için günübirlik Ankara’ya gitmiştim. Orada karşılaştık. Raslantı, o da İstanbul’a gidecekmiş. Trenle beraber yolculuk yaptık. Yayla, Kara Ahmet Destanı, Kale Kale kitaplarını “Yıllar sonra görüşmenin sevinciyle ve sevgilerle” sunusuyla imzalayıp armağan etmişti.

O bu ülkenin yüzakı olan gerçek devrimci bir önderdi.

Oğlumun ölümünden sonra ilk kez 10 Ekim 1999’da o öldüğünde ağlamıştım.

Kaybedişimizin 15. yılında O’nu sevgi, saygı ve özlemle anıyorum.

Işıklar içerisinde yatsın!