28 Eylül 2011

ULUSAL EĞİTİMİMİZDE ARTIK ATATÜRK YOK!

ile Hami KARSLI

 Basına yansıyan haberlerden öğrendiğimize göre, Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevlerinden“Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk Milleti’nin milli, ahlaki, manevi, tarihi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yükseltmeye çalışan insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş vatandaş olarak yetiştirmek” şeklindeki tanım değiştirilerek “Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık”, “Atatürk ulusçuluğu” “Türk ve Türkiye Cumhuriyeti” ifadeleri tamamen kaldırılmış.  Bundan 16 yıl önce yani 1995 yılında, bir sempozyuma sunduğu bildiride: “Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha adem-i merkezi, daha müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğunun ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum” diyen Ömer Dinçer nihayet amacına ulaşmış.
 

Dr. Cüneyt Ülsever, yazdığı “Anormalliğin Normalleşmesi” adlı yazıda Ömer Dinçer’le ilgili şöyle diyor:

“…Milli Eğitim Bakanı olduğunda intihal yaptığı, yüz kızartıcı suçu nedeni ile tüm akademik ünvanları alındığı hatırlatılan Ömer Dinçer 6 yılın ardından suçu bir Ergenekon generali üzerine atmayı akıl ettiğinde, bu “savunmayı” büyük puntolarla gören gazete Dinçer hakkındaki YÖK kararının gerekçelerini hatırlatmadan, sadece Dinçer’in söylediklerini yayınlıyorsa ve buna kimse tepki vermiyorsa, bu durum anormalliğin normalleşmesidir.

 Halbuki, Dinçer’in suçu sabittir. (Ortak) yazdığı ve arakladığı 2 kitap yan yana konulduğunda görülmektedir ki; Dinçer’in yazdığı kitaptaki çok ama çok sayıda cümle diğer kitaptakinin tıpkısının aynısıdır. Cümleleri arakladığı kitap yazdığı kitaptan evvel basıldığına göre, Ömer Dinçer’in intihal yaptığı barizdir. Zaten bu doğrultuda 1 değil, 3 rapor vardır.

Gazete bunları tamamen görmezden gelerek, sadece Dinçer’in kendisini savunmak için her derde deva Ergenekon’u suçlamasını yazıyorsa, anormallik normalleşmiştir.

 Dinçer “ayrıca YÖK beni affetti, ünvanlarımı geri verdi”,derken ona hakkında yargı kararı olduğu, yargı bir düzeltme yapmadan ünvanlarını geri alamayacağı hatırlatılmıyorsa, bu durum da anormalliğin normalleşmesinin daniskasıdır.”

Atatürk ilke ve devrimlerinin yerlerini daha “müslüman bir yapıya devredilmesi” düşüncesini taşıyan ve Kanun Hükmünde Kararname ile bu düşünceyi hayata geçiren Ömer Dinçer zihniyeti yeni oluşmadı.

1946’dan beri adım adım yol aldılar. ABD’nin desteklediği 12 Eylül 1980 faşizmiyle iktidar olan darbeci paşalar döneminde uygulamaya konulan neoliberalizmle Atatürkçü öğretinin “Devletçilik” ilkesi ortadan kaldırılıp, “Laiklik” yozlaştırıldı.

Darbecibaşı general yaptığı her konuşmada halkın “din duygusunu” sömürdü. Deneyimli devlet adamlarını siyasetten uzaklaştırdı. Onların yerine “dinci” –dindar değil- üçkâğıtçı adamların gelmesine yol açtı.

Ekonomik açıdan güçlenen dincilik, kendi politik gücünü yarattı.

Bu günlere böyle geldik.

Artık “Türklük” yerini “Yeni Osmanlıcılık” a bıraktı. “Atatürkçülük” tu kaka oldu.

1923 devrimine eskiden gizli gizli saldıranlar, artık düşüncelerini ve eylemlerini pervasızca ortaya koymaya başladılar.

Amerika’nın kuklası Fethullah’ın müritlerinden Prof. ünvanlı, 1980 öncesi ülkücüsü Mümtazer Türköne peşpeşe yazdığı iki yazıda bakın neler diyor:

Milli Eğitimin Amacı isimli 16 Eylül 2011 tarihli yazısında “…Hantal ve işe yaramaz bürokrasinin bakanlık üzerindeki ağırlığını azaltırken Ömer Dinçer aynı anda tek hamlede ideolojik yükleri de boşalttı. Millî Eğitim Bakanlığı’nın yeni kanuna göre ilk görevi artık ‘Atatürk ilke ve inkılapları’, ‘Atatürk milliyetçiliği’, ‘Türk milletinin millî, ahlâkî, manevî, tarihî ve kültürel değerleri’ gibi, ne olduklarını bugüne kadar bir Allah’ın kulunun bile kavrayamadığı ideolojik mugalatayı ‘benimsetmek’ değil. Eski kanunun uzun uzun saydığı bu görevler yeni kanunda yok „

18 Eylül 2011 tarihinde yazdığı “Okullar Açılırken” isimli yazıda ise:  “…Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in teşkilat kanunundan o çok bilindik ideolojik zırvaları temizlemesi, eğitimde çağ atlamak için en büyük engelin ortadan kaldırılması demek. ‘Atatürk’ü, Türk’ü kanundan çıkarttılar’ diye ağlaşanları, yukarıdaki çerçevenin içine yerleştirmek lâzım. ‘Atatürk milliyetçiliği’nin, ‘Atatürk ilke ve inkılapları’nın ve ‘Türklüğün millî ve manevî değerleri’nin eğitime, ülkeye, hatta Türklüğe ne faydası vardı? Ne faydası, tersine zararı vardı. Bilhassa Türklüğe. Genç beyinlere bir ideolojiyi zerk etmekle görevli öğretmenlerden eğitim adına hiçbir hayır gelmediğini tecrübe ederek öğrenmedik mi? Çünkü ideolojik görev, ideolojinin sığlığı ve ilkelliği ile müsavi bir öğretmen kalitesi üretir.

Türkiye’de geldiğimiz noktayı –özellikle ulusal eğitimimizde- açıklamak için başka söze hacet var mı?

Doğuda bir Ermenistan ve Kürdistan kurulmasını istediği için bugüne kadar Lozan Antlaşması’nı imzalamayan Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak üzere hazırlanan “Büyük Ortadoğu Projesi” nin eş başkanlığını yapanlar tarafından yönetilen bir ülkede yaşıyoruz.

Ekonomisini IMF’ye, güvenliğini ABD’ye, ticaretini, hukukunu, toplumsal yapılanmasını AB’ye bırakan bir ülkede haliyle Atatürkçülük’ten söz edilemez.

Server Tanilli, “Aydınlanma, aklın mahkemesinin kurulmasıdır” diyor.

Biat kültürüyle yetişen, kafaları dogmalarla doldurulan çocuklarımız acaba “aklın mahkemeleri”ni kurabilecekler mi?