ULVİ SAİME KAYA İLKÖĞRETİM OKULU
(Bir okulun yapılış öyküsü)
ULVİ SAİME KAYA
İLKÖĞRETİM OKULU
Geçen hafta bu köşede, kendisiyle övünç duyduğumuz Niksarlı bir bilim adamından, Prof. Dr. Ahmet Aksoy’dan söz etmiştim.
Bugün, O’nun eliyle Niksar’a kazandırılan bir okulun yapılış öyküsünden söz edeceğim.
İlerde, Niksar’ın eğitim-öğretim tarihini yazacaklar için, bu yazı bir belge niteliği taşıyacaktır.
Anlatacağım öykü, İstanbul’daki Niksarlıların bir toplantısında –istek üzerine- birinci ağızdan, yani Sevgili Ahmet Aksoy Ağabey tarafından anlatılmıştır.
Bilindiği üzere Ahmet Aksoy, akademik kariyerine Almanya’nın Bonn Üniversitesi’nde, yüksek lisans öğrenimiyle başlar.
Buradaki öğreniminin üçüncü yılında, yani 1958’de, Bonn’daki Türk Elçiliği’nde Basın Ateşesi olan Sayın Ulvi Kaya ile tanışır. Zaman içerisinde “Kaya Ailesi” ile dostlukları artarak devam eder.
Ahmet Aksoy, 1960 yılında öğrenimini tamamlayarak yurda döner ve askerliğini yapmak üzere yedek subay okuluna gider. Ulvi Kaya da bu süre içerisinde Ankara’ya dönmüştür. Ahmet Aksoy ve “Kaya Ailesi” yine sık sık bir araya gelirler.
Sonraki yıllarda Ahmet Aksoy İstanbul’a gelir. Ulvi Bey’de değişik ülkelerde ateşe olarak görev yaptıktan sonra, 1984 yılında emekli olur ve İstanbul’a yerleşir.
Ahmet Aksoy ve eşi Eta Hanım’la Ulvi Kaya ve eşi Saime Hanım arasındaki dostluk İstanbul’da da devam eder.
Bir gün Ulvi Bey, Ahmet Aksoy’a: “Bir miktar birikimim var. Bunu, uygun bir eğitim hizmetinde kullanmak istiyorum. Bu düşüncemi yaşama geçirmede bana önayak olursan sevinirim” der. Ahmet Aksoy da “Bundan mutluluk duyacağını” söyler.
Ancak bu konuşmadan kısa bir süre sonra -1984’te- Ulvi Bey yaşamını yitirir.
Bu kez, daha eşinin kaybının üzüntüsü geçmeden, Saime Hanım Ahmet Bey’e gider ve “Ahmet, Ulvi Ağabeyinin arzusunu biliyorsun. Bana yardım et, bunu gerçekleştirelim” der.
Ahmet Aksoy, “Kaya Ailesi”nin, eğitim hizmetinde kullanılmak üzere ayırdıkları paranın, yıllar boyu kişisel giderlerinden kısılarak biriktirilmiş bir para olduğunu, ailede sadece devlet memuru olarak Ulvi Bey’in çalıştığını, maaşın dışında bir gelirleri bulunmadığını ve çocuksuz bir aile olmanın burukluğunu yaşadıklarını iyi bilmektedir.
Saime Hanım’a: “Her yıl yeni katılımlarla çoğalan çok çocuğun olsun istemez misin? Bir okul yaptıralım!” der.
Saime Hanım, Ahmet Bey’in önerisini kabul eder, “tüm yetki ve sorumluluğu” üstlenmesini ister.
Çok heyecanlı ve endişeli olan Ahmet Aksoy, geceler boyu düşünür: “Her kuruş yerinde harcanmalıydı. Nasıl olacaktı? Işıklar içinde yatsın, Ulvi Bey Ispartalı, eşi Saime Hanım ise Tekirdağlı’dır. Düşünülen okulun bu illerden birisine yapılması doğal olurdu.”
Bu iki ilin valiliklerine birer mektup yazarak, düşüncelerini anlatır ve görüşlerini rica eder. Her iki valilikten de gelen yanıtlarda “Paranın Özel İdare’ye aktarılması önerilerek, diğer işlemlerin İl Bayındırlık ve İskân Müdürlüklerince yürütüleceği” bildirilir.
Ahmet Aksoy, bu olanaklardan birini seçmeyi düşünür, ama huzursuzdur. Çünkü, işlemlerin il bayındırlık ve iskan müdürlüklerince yürütülmesi halinde kendinde bir karar verme, uygulama gücü (inisiyatif) olmayacaktır.
O, yapılacak okul inşaatının her aşamasını gözetmek, “hak edişleri” izlemek ister.
Endişelerinden Saime Hanım’a söz ederek: “Okulu Niksar’da yaptıralım ister misin? O zaman gelişmeleri daha yakından izleyebiliriz” der.
Saime Hanım: “Neden olmasın, orası da ülkemizin bir parçası değil mi?” yanıtını verir.
Ahmet Aksoy bu kez, yılın üstün başarılı bürokratı seçilen Tokat Valisi Recep Yazıcıoğlu’na bir mektup göndererek, ayrılan paranın miktarını ve koşullarını belirtir.
Koşullar çok nettir: Okulun adı “Ulvi-Saime Kaya” olarak, değiştirilemeyecek biçimde tescil edilecek (Tapu kütüğüne resmi olarak kaydedilecek) ve binanın yapımı sürecinde, inşaatı yapanların hak edişleri kontrol edilerek Ahmet Aksoy tarafından ödenecektir.
Tokat Valiliği’nden çok olumlu ve sevindirici bir yanıt gelir:
Ahmet Aksoy’un koşulları aynen kabul edilir. Hatta, Valilik, “Proje, arsa ve malzemenin devlet tarafından karşılanabileceği, sadece işçilik giderlerinin Kaya Ailesi tarafından karşılanmasını, böylelikle çok daha büyük bir okulun yapılabileceğini” bildirir.
Hemen işe girişilir.
Ahmet Aksoy, Niksar’ın köklü ve saygın ailelerinden birine mensup olan Emekli Öğretmen Lütfi Turhan başkanlığında, Öğretmen Cemalettin Çoban ve Sulhi Uyanık’tan oluşan “Ulvi Saime Kaya Okul Yaptırma Komitesi” kurar.
Sulhi Uyanık, Ahmet Aksoy’un büyük ablası Hatice Hanım’ın oğludur. Yani yeğenidir. Para işlerinin sorumlusu odur.
Tokat Valisi Yazıcıoğlu, Niksar Kaymakamı Dündar Gültekin’e talimat vererek, okula en çok ihtiyaç duyulan bölgede yer teminini sağlar.
Tahsis edilen arsada, Saime Kaya’nın, Vali Yazıcıoğlu’nun da katıldığı törenle temel atılır. Üstenciliğini (müteahhitliğini) Mimar Sami Karslı’nın yaptığı inşaata başlanır.
Hak edişler Ahmet Aksoy’a bildirilir, o da tutarını hemen gönderir.
Haziran 1987’de başlayan inşaat, Aralık 1991’de bitirilir.
Vali Yazıcıoğlu’nun başka ile atanması ve ardılı (halefi) olan yöneticilerin konuyla onun gibi ilgilenmemesi malzeme bulmada gecikmelere ve aksamalara neden olur. Bu giderlerin bir kısmı da Kaya ailesi tarafından karşılanır.
Bir süre kum-çakıl Niksar Belediyesi tarafından verilir. Zaten Komite Başkanı olan Lütfi Turhan, o dönem Belediye Başkan Vekilidir.
Ulvi Saime Kaya İlköğretim Okulu eğitim-öğretim vermeye başlamıştır.
Ancak bir türlü Saime Kaya’nın çok istediği açılış töreni yapılmamaktadır. Bu doğrultuda Tokat Valiliği, Tokat Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yapılan başvuru ve ricalar yanıtsız kalmaktadır.
Ahmet Aksoy, sonunda, kişisel yakınlığı bulunan Necdet Seçkinöz’e bir mektup yazarak, durumu açıklar ve yardım ister. Necdet Seçkinöz, o dönem Cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel’in Genel Sekreteridir.
Çok geçmeden üst düzey bürokratların ve halkın katıldığı bir açılış töreni yapılır.
Törene, Saime Kaya ve çevresi de katılır. Eşi Ulvi Kaya’nın dileğinin yerine gelmesinden sevinç duyan Saime Hanım’ın gözleri nemlidir. Ulvi Kaya’nın ruhunun töreni izlediğini bilir. Tokat Valiliği’nin kendisine verdiği onur plaketini bu duygularla alır.
Niksar Belediyesi de O’na Hemşerilik Beratı verir.
Ahmet Aksoy, inşaattan artan paranın bir kısmıyla okula bilgisayar, tabela ve bazı donanımlar alır. Kalanını da Saime Hanım’a verir.
Saime Hanım, hiç beklemediği bu paradan memnun kalır. Çünkü tek geliri eşinden kendisine kalan emekli maaşıdır ve yaş ilerledikçe giderler de artmaktadır.
Saime Kaya ve Ahmet Aksoy okulla ilişkilerini hiç kesmezler. Bir defasında okulu ziyaret ettiklerinde okul müdürü onları öğrencilerle tanıştırır. Öğrenciler Saime Hanım’ın çevresinde bir sevgi yumağı oluştururlar. Bir öğretmen ve bir öğrenci kendi yazdıkları şiirleri okurlar. Saime Hanım çok mutlu olur.
2006 yılında okulun “Küçükler Futbol Takımı” Türkiye finallerine katılma başarısı göstermiş ve İstanbul’da yapılan yarışmalara gitmiştir. Takımdaki öğrenciler ve başlarındaki yönetici öğretmenler Saime Hanım’ı ziyaret ederler. Saime Hanım çok sevinir ve öğrencilere harçlık verir.
Saime Hanım bir gün düşer ve kalça kemiği kırılır. Ameliyat başarılı geçmediği için çok acı çeker. Tekrar ameliyat olur. İyileşti sanılırken, aniden fenalaşarak yaşamını yitirir.Tarih 9 Mayıs 2009’dur.
Bugün Ulvi Saime Kaya Yatılı İlköğretim Bölge Okulu olarak yaşamını sürdüren okulun başarılı bir grafiği vardır.
Her yıl ortalama 35 öğrenci SBS sınavıyla Anadolu Liselerine girmektedir.
Halk oyunları ekibi katıldıkları yarışmalarda dereceler almaktadır.
Voleybol ve futbol branşlarında ilçe il şampiyonlukları kazanılmıştır.
Hatta “Küçük Kız Voleybol Takımı” Türkiye 5.si olmak gibi bir başarıya imza atmıştır.
Bu yazının kaleme alındığı 5 Eylül 2012 tarihi itibariyle Ulvi Saime Kaya İlkokulu’ndan 2322 öğrenci mezun olmuş, 570 öğrenci de okumaya devam etmektedir
Ve Ahmet Aksoy Ağabeyin dediği gibi, Saime Hanım’la Ulvi Bey’in “Her yıl yeni katılımlarla çoğalan” binlerce çocuğu olmaktadır.
Işıklar içinde yatsınlar!
Not: Ulvi Saime Kaya İlköğretim Okulu’nun yapılış öyküsünü anlatırken kullandığım cümleler, genellikle Prof. Dr. Ahmet Aksoy’un anlatımında kullandığı cümlelerdir. Sadece fiil kipleri değiştirilmiştir. Ancak, Sevgili Ahmet Ağabey, bu öyküde kendi rolünü ortaya koymaktan olabildiğince sakındığı için “Ahmet Aksoy’lu cümleler” bana aittir. H.K.