20 Mart 2013

URFA’DAN HARVARD’A(*)

ile Hami KARSLI

 

Coskun Özdemir

Coskun Özdemir

Coşkun Özdemir, 1929 yılında Urfa’da doğan 60 yıllık bir tıp doktoru.

“Urfa’dan Harvard’a” onun anılarını ve ülkemizde olup bitenler üzerine düşüncelerini topladığı kitabının adı.

İlk baskısı Kasım 2012’de yapılan bu çok önemli kitabı, okuyacaklarım arasına almış, ancak fırsat bulamamıştım.

Şubat 2013’te yapılan 6. baskısını, geçtiğimiz hafta –sürükleyici bir roman gibi- bir çırpıda okuyuverdim.

*

84 yıllık yaşamını, ülkesi ve bu ülkenin insanlarındaki değişimlerle anlatan Prof. Dr. Coşkun Özdemir kitabının adını önce “Devrim’den Karşıdevrime” olarak belirlemiş. Yayımcı (editör) Arslan Kılıç, bu adı çok sıradan (harcıâlem) bularak “Urfa’dan Harvard’a” adını önermiş.

Erdal Atabek’in, kitabı sunuş yazısında belirttiği gibi, sadece “bir anılar kitabı değil bu. Türkiye’nin nereden nereye geldiğinin serüveni

Coşkun Özdemir anılarında, 1946 öncesi aydınlığı ile günümüz karanlığını bir arada anlatmaya özen göstermiş.

Karşıdevrim öncesi yaşanan güzellikleri anlatırken günümüzle karşılaştırmalar (kıyaslamalar) yapmış.

“… O aydınlanma yıllarında kim Türk, kim Kürt, kim Arap, kim Ermeni ya da Yahudi, öyle bir soru yok. Kurtuluş Savaşı’nı başarmış, bununla övünen, ilk kez bir ulus bilincine varmış Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları. Bir eğitim devrimi olan Köy Enstitüleri devam edebilseydi, onu yok etmeyi amaçlayan, Hasan Âli Yücel’i, İsmail Hakkı Tonguç’u görevden uzaklaştıran halk düşmanları engellenseydi, orada Kürt ve Türk çocukları birlikte okuyacak, birlikte sınıf bilincine varacaklar ve etnik mücadele yerine birlikte sömürüye karşı emperyalizme karşı savaş vereceklerdi. Bugünkü büyük çıkmazla baş başa olmayacaktık. Dış güçler ve içerideki işbirlikçileri buna imkân vermediler.”

*

Prof. Dr. Coşkun Özdemir’i ve kitabını, en yalın, en özlü ve en güzel Erdal Atabek anlatıyor:

“… Özdemir, mesleğinde en üst noktaya çıkmış olmayı, refahın ve rahatın sağlanması olarak değil, ülkesine ve insanına karşı sorumluluğunun artışı olarak görenlerden.

Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri olan bağımsızlığı, laikliği, hukukun üstünlüğünü, bilimin yol göstericiliğini hiçbir koşulda unutmuyor.

Urfa’da geçen çocukluğu, o zamanın kentlerini, Anadolu Aydınlanmasını gözlerimiz önüne seriyor.

Atatürk döneminin gerçekçi devrimciliğini adım adım yaşıyor.

Nöroloji biliminin ulaştığı sonuçları halka sunmak için yıllarca Kas Hastalıkları Derneği aracılığıyla uğraşıyor.

Bilimden uzaklaştırılan toplumun içine sürüklendiği uydurmalarla, sahte sağlık bilgileriyle yıllar boyunca mücadele ediyor.

Coşkun Özdemir bir Aydınlanmacı.

Atatürk Cumhuriyetçisi.

Ulusal bağımsızlık savunucusu.

Şimdi bize, Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl bir din devletine dönüştürülmek istendiğini anlatıyor.

Kendi bilim alanının tanıklığıyla ülkenin nasıl özelleştirme tuzağına düşürüldüğünü açıklıyor.

… . . .”

*

Coşkun Özdemir, salt bir doktor değil.

Sanatın her türüne ilgi duyan bir insan!

Edebiyattan, müzikten, tiyatrodan, operadan, sinemadan, spordan hoşlanan çok yönlü bir aydın.

O gezdiği ve gördüğü yerlerin iyi ve kötü taraflarını görebilen, anlayabilen çok iyi bir gözlemci.

Bakın Amerika’yı anlatırken:

“…En güzelle en kötüyü bir araya getiren, çelişkilerle dolu garip bir ülke. En iyi üniversitelere sahip, en çok bilim üreten, en çok Nobel kazanan, ama aynı zamanda dünyanın başına çok dert açan, emperyalist bir ülke! En çok silah üreten, en çok başka ülkelerin iç işlerine karışan, “demokrasi ve özgürlük” götürüyorum diye işgal eden, kitle halinde ölümlere yol açan bir ülke!

… . . .”

Kitabı bitirirken yaptığı ve “güncel bir özet” başlığını koyduğu bölüm, bu ülkede yaşayan herkesin okuması ve düşünmesi gereken bir bölüm.

Atatürk döneminin aydınlanma devrimini yaşayan bir kuşağın gözüyle çizilmiş bir günümüz Türkiye’si tablosu!

Türk okuru bu kitabı kesinlikle almalı ve okumalı.

*

Daha önce bazı yazılarımda da söz etmiştim, benden yaklaşık 10 yaş büyük olan bu kuşak insanlarına karşı büyük bir hayranlığım, sevgim ve saygım vardır.

Niksar’da o kuşaktan olan ve yakından tanıdığım o ağabeylerimle bir arada olmak, konuşup sohbet etmek bana büyük bir keyif verir.

Bugün bir kısmını kaybettiğimiz bir kısmı da yaşları 80’nin üzerinde olan bu insanlar Niksar Ortaokulu’nun ilk mezunları idiler.

Raif Sapçı, Orhan Bilgin, Orhan Bayrakçıoğlu, Cemalettin Aykın, Osman Karabay, Sabahattin Günseren, Nadir Aydın, Kemal Günseren, Yekta Güngör Özden, Cahit Yurdaer, Alaattin Tılıç, Sıtkı Aybak, A. Baki Erdem, Mehmet Akar benim hemen aklıma gelen isimler.

Bunlardan kaybettiklerimizin ışıklar içerisinde yatmalarını, kalanların ise sağlıklı ve uzun ömürlü olmalarını diliyorum.

Kalanlardan ayrıca bir dileğim var:

Anılarını kaleme almak!

Evvelsi gün bir etkinlikte Emekli Orman Mühendisi Osman Karabay Ağabeyle karşılaştım. Dr. Nadir Aydın, Yekta Güngör Özden Ağabeylerle telefonla görüşüyorum. Mehmet Akar Ağabey yaz aylarını Çamiçi Yaylası’nda geçiriyor. Cemalettin Aykın Ağabeyi geçtiğimiz yıl, Orhan Bayrakçıoğlu Ağabeyi bu yıl kaybettik.

Bu insanların ortak özelliği Laik Cumhuriyeti, Atatürk İlke ve Devrimlerini sahiplenmek, korumaktı.

Hepsi de çocukluk ve ilk gençlik dönemlerini 1923 Devriminin coşkusu ve heyecanı içerisinde geçirmişlerdi.

Onların görüp yaşadıklarından bizlerin öğreneceği, yolumuzu aydınlatacak pek çok şey olduğunu düşünüyorum.

Özellikle, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yapan Yekta Ağabey’in, notlar tuttuğu, binlerce anısının dosyalarda yazılmayı beklediğini biliyor ve bunların bir an önce okuyucuyla buluşmasını diliyorum.

Çeşitli üniversitelerin geriatri bilim dalı (yaşlılık bilimi) başkanları olan profesörler Türkiye’deki ortalama yaşam süresinin, günümüzde 73.8 yıl olduğunu söylüyorlar.

Bu bilginin, anılarını yazacaklar için önemli olduğunu düşünüyorum.

 

 

(*)URFA’DAN HARVARD’A

Kaynak Yayınları, 360 Sayfa, 13.5 x19.5

3. Hamur, Karton Kapak. Fiyatı:22 TL.