“YARADAN EŞİT YARATMAMIŞ!”
Bu ülkede işi en kolay olanlar -bence- köşe yazarları.
Yaşamın düzgülü (normal) geçtiği ülkelerde, köşe yazarları, yazacak konu bulmakta güçlük çekerler.
Bizim ülkede ise, Nobel Edebiyat Ödüllü Portekizli yazar Jose Saramago’nun dediği gibi, “yazmanın ilk koşulu oturmaktır. Oturduktan sonra yazarsınız”.
Çünkü, bizim ülkemizde olduğu gibi, yaşamın olağanüstü olaylarla dolu olarak geçtiği ülkelerde, köşe yazarlarının yazacak konu bulma gibi bir güçlükleri yoktur.
Bizim ülkemizde, adam ısıran köpeklerden çok, “köpek ısıran adamlar” vardır.
Bilirsiniz, bir adamın bir köpeği ısırması, hep haberdir!
***
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İstanbul’da KADEM 1. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi’nde “…Kadın ile erkeği eşit hale getiremezsiniz. O fıtrata ters. Bizim dinimiz kadına bir makam vermiş, annelik makamı. Bunu feministlere anlatamazsın, çünkü onlar anneliği kabul etmiyor” dedi. (Sözcü Gazetesi, 25 Kasım 2014, sayfa: 4)
Cumhurbaşkanı’nın bu konuşması 2014 yılı Türkiyesi’nde kadına nasıl bakıldığını göstermesi bakımından çok önemlidir.
***
Artık herkes çok iyi biliyor ki, Recep Tayyip Erdoğan her konuda, düşüncelerine, söylediği sözlere dinsel kaynaklar gösteriyor.
Laik bir ülkede, -özellikle toplumsal nitelikteki- düşüncelere, davranışlara, sözlere dinsel kaynaklar gösterilmesi (referans) üzücü, düşündürücü ve yasalara aykırıdır.
Bu ülkenin yönetilmesindeki temel dayanak, bu ülkenin anayasasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Başlangıç kısmında “…laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı” açıkça yazılıdır.
Ayrıca Anayasa’nın 10. maddesi: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir” der.
Ancak, “Ananı öpen kadı ise kimi kime yakınacaksın” deyişi de yaygın olarak bilinen bir sözdür.
Bu ülkede yasaları uygulamayanlar değil, Profesör Esad Rennan Pekünlü gibi yasaları uygulayanlar cezalandırılır.
***
Atatürk’ün, 1932 yılında başlattığı, Türkçenin yabancı sözcük ve dilbilgisi kurallarından arındırılmasına yönelik çabaya, yani “Dil Devrimi” ne en çok karşı çıkanlar kendilerini sağcı olarak niteleyenlerle dinciler olmuşlardır.
Örneğin Demokrat Parti 1945 yılında, “Anayasa” sözcüğünü “Teşkilât-ı Esasiye Kanunu” na, “bakanlık” sözcüğünü “vekâlet” e, “Genelkurmay Başkanlığı” nı “Erkân-ı Harbiyye-i Umumiye Reisliği” ne çevirmiş; Anayasa’daki öz Türkçe sözcükleri ayıklamıştı.
Çarpıtılmış bir ulusçulukla bir baskı düzeni kuran (faşist), dinci 12 Eylülcüler, 1982’de Türk Dil Kurumu’nu kapatmışlardı.
Tüm konuşmalarında özellikle Arapça ve Farsça sözcükler kullanan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da bir öz Türkçe karşıtıdır.
Örneğin, Arapça “fıtrat” sözcüğünün öz Türkçe karşılığı olan “yaradılış” sözcüğü, artık dilimizde yadırganmadan, yaygın olarak kullanılmasına karşın Cumhurbaşkanı Arapça’yı yeğlemektedir.
***
Cumhurbaşkanı’nın “eşitlik” kavramından ne anladığı son derece ilginçtir.
Herkes çok iyi bilmektedir ki, fizik güç gerektiren işlerde daha çok erkekler çalışır. Konu edilen eşitlik, balyozla taş kırmak, odun kesmek, kömür madeninde kazmayla kömür çıkarmak ve benzeri işlerdeki kadın erkek eşitliği değildir. Kaldı ki, bu işlerde erkekler de birbiriyle eşit değildir.
Sözü edilen eşitlik Anayasa’da anlatılan, sosyal yaşamda herkesin yapabileceği işleri yapabilmesindeki eşitliktir.
Cumhurbaşkanı, dinin kadına “annelik makamı” verdiğini, ama feministlerin bunu kabul etmediklerini söylüyor.
Din, kadına annelik makamı vermişse, erkeğe de babalık makamı vermiştir. Hiç kimse kadının ve erkeğin taşıdığı bu sıfatları yadsımamaktadır.
Cumhurbaşkanı “feministler anneliği kabul etmiyor” demekle “feminizm” konusunda yeterli bilgisi olmadığını ortaya koymuştur.
Fransızca bir sözcük olan feminizm “18.yüzyılda, Fransız düşünür ve kadın yazarlarca ortaya atılan, savunulan; daha sonraki yüzyıllarda her toplumda yandaş bulan, toplumda kadının siyasal ve toplumsal haklar bakımından erkekle eşit olması gerektiğini öne süren ve bunu gerçekleştirmeye çalışan” bir akımın adıdır.
T.C. Anayasası da aynı şeyi savunmaktadır.
Hiçbir feminist anneliği yadsımaz. Bir kadın veya erkek anneliği yadsıyorsa, onun aklından zoru var demektir.
Cumhurbaşkanı danışmanlarının, Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarında kullandığı sözcük ve kavramlar konusunda O’nu doğru bilgilendirmeleri gerekmez mi?
Saygın Öğretmenim
Türkiye Cumhuriyetini günümüzde yönetenlerin günlük yaşam’a ilişkin söylemlerinde din’i kaynak göstermeleri “hukuk devleti” ilkelerine aykırı olduğundan başka üstelik kaygı vericidir… Evrensel ölçütleri söz konusu etmek, evrensel kuralları yol gösterici edinmek yerine, bilimçağı öncesinin söylencelerinden alıntılar yaparak ulusumuzu, onun yoksul, eğitimsiz insanlarını kandırmak, nereye kadar sürecek? Bu kandırmacalı söylemlerin Arapça-Farsça sözcükler, deyimler, tanımlamalarla bezendiriliyor oluşu da bir başka kaygı verici konu.
Bizi başka uluslardan ayrımlı kılan, bizi biz yapan tüm özelliklerimizi “bunları bir kenara bırakın, değişin, Araplaşın” diyenlere direceğiz… Yunus, Dede Korkut, Karacaoğlan’dan günümüze gelişen duru, yalın, apak Türkçemizle direneceğiz…
Atatürk’ün ilkelerinin, önerilerinin, buyruklarının yol göstericiliğinde, laik kalmak, çağcıl insan olarak kalmak için direneceğiz…
Saygın Öğretmenim
Sağlıklı olmanızı, her biri bir başka eğitici içerikli yazılarınızı sürdürmenizi gönülden dilerim…
Okurunuz, öğrenciniz Tarık Konal