29 Haziran 2011

YCHP ÜZERİNE…

ile Hami KARSLI

  Eğer bu köşede YCHP (Yeni Cumhuriyet Halk Partisi) üzerine yazdıklarımı numaralandırsaydım, bu dördüncü yazı olacaktı.

Geçen hafta CHP’nin kısaca kuruluşundan ve “Kemalizmin Prensipleri” diye de bilinen ve altı okla simgeleştirilen ilkelerinden söz etmiştim.

 Yine aynı yazıda, üyesi oldukları CHP’yi beğenmeyerek, onu değiştirip Yeni CHP haline getiren en önemli iki ismin Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin olduğunu yazmıştım

 

Gürsel Tekin halkın ilgisini ilk kez, o zamanki Genel Başkanı Baykal ile beraber kara çarşaflı kadınlara CHP rozeti takarkençekti.

Atatürk’ün kılık kıyafet devrimini benimsemiş partililer, birbirlerine “Bunlar ne yapmak istiyorlar?” diye sormaya başladılar.

Kemal Kılıçdaroğlu ise ilk kez Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’le beraber çıktığı televizyon programı ile geniş kitleler tarafından tanındı. Ancak Onur Öymen’in yaptığı bir konuşmada “Dersim olayları”ndan bahsetmesi üzerine öfkelenip, Sayın Öymen’i istifa etmeye çağırınca, Atatürk Devrimleri’ne yürekten bağlı partililer yine birbirlerine “Kılıçdaroğlu ne söylemek istiyor?” dediler.

Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin’in ilk sıkı işbirliği 2009 Yerel Seçimleri’nde oldu. CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Kılıçdaroğlu, aynı seçimler için adı geçen Gürsel Tekin’le beraber çalıştı.

Gürsel Tekin bu tarihten bir yıl önce Kanada’ya iltica etmek için, Kanada’nın Vancouver Göçmenlik Kurumu’na başvurmuş, üç ay sonra bu isteği reddedildiği için başvurusunu geri çekmişti.

Bu ikilinin YCHP’yi inşa etme çalışmaları 22 Mayıs 2010’da yapılan 33. Olağan CHP Kurultayı’nda Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin 7. Genel Başkanı seçilmesiyle hız kazandı.

 

Bir düşüncenin doğruluğunun, ancak o düşüncenin sonucuyla ölçülebileceğini anlatan ve dilimize Fransızca’dan giren bir sözcük vardır: Pragmatizm!

Şimdi, YCHP’nin yaptıklarına pragmatik olarak bakalım:

 

12 Haziran 2011 seçimlerinden önce Atatürk İlke ve Devrimlerine inanmış, bunları savunan gerçek yurtseverler; Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla “laiklik karşıtı fiillerin odağı olduğu” tescillenen AKP’ye karşı CHP çatısı altında bir güç birliğine gidilmesini istediler.

YCHP’nin yönetimi bu konu ile hiç ilgilenmediği gibi Sayın Kılıçdaroğlu “Laiklik tehlikede değildir” “Tarikat ve cemaatlere karşı değil, saygılıyız” diyebildi. “Türbana özgürlük” düşüncesini dillendirip, hayata geçirilmesine öncülük etti.

“Müritlik saygınlıktır” “Fethullah Hoca Türkiye’de bir fenomendir, iyi şeyler yapıyor. Bu bilge adamı saygıyla izliyoruz” diyenİlahiyatçı Muhammet Çakmak YCHP’de el üstünde tutuldu.

Başka bir partinin genel başkan yardımcısı iken YCHP’ye çağrılan ve Parti Meclisi üyesi yapılan Bülent Kuşoğlu isimli zat “Tekke ve Zaviyelerin kapatılması son derece hatalı idi. Bunların yeniden açılması gerekli” diyebildi.

CHP’nin kırmızı çizgisi olan laiklik karşıtı bu söylem ve davranışlara başka birçok örnek verilebilir. YCHP’nin, varoşlarda seçim çalışmaları yapan hanımlara “oralarda başınızı örtünüz” talimatı vermesi, ezan okunurken yapılan konuşmaların kesilerek sözde dincilik gösterisine gidilmesi ve benzeri davranışlar, adeta AKP’ye öykünerek, dinci, muhafazakâr, sağ seçmenin oyunu alma çabasının göstergeleriydi.

Bundan 84 yıl önce, yani 1927’de ortaya konulan CHP’nin simgesi “altı ok” tan biri olan “laiklik” ilkesinin kırılması YCHP’ye hiçbir şey kazandırmadığı gibi, gerçek CHP’li Atatürkçüleri de partiden soğutmuştur.

YCHP’nin yöneticileri “Aslı varken, kimse taklidine itibar etmez” gerçeğini göz ardı ederek, partiyi sağa çekme basiretsizliği göstermişlerdir.

AKP’ye öykünen CHP, AKP’nin elini güçlendirmiştir. Niksar’da AKP’li bir dinci arkadaş bana gülümseyerek: “Hami Ağabey, CHP’lilerin bize benzeme çabaları, bizim ne kadar doğru bir yolda olduğumuzun göstergesi değil mi?” demişti.

YCHP’nin Genel Başkanı’nın Kürt kökenli yurttaşlarımızın yoğun olduğu bölgelerde, Atatürk’ün adını hiç ağzına almadan, onların gönüllerini okşayıcı konuşmalar yapması; ayağı yere basmayan bir genel affı dillendirmesi; yerel yönetimlere özerklik istemesi; Habur’da kurulan sözde mahkemelerde, teröristlerin avukatlığını yapan Sezgin Tanrıkulu’nu, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in danışmanı Tarık Şengül’ü YCHP’de yönetim kadrolarına getirmesi ve “1938’in katliam olduğu resmen kabul edilmeli, Dersimliler’den özür dilenmeli, Seyid Rıza’nın itibarı geri verilmeli” diyen Hüseyin Aygün’ün Tunceli’den milletvekili seçtirilmesi BDP’ye öykünmek değil midir?

Radikal görüşlü bir Kürt partisi varken, Kürtlerin oylarını YCHP’ vereceklerini düşünmek safdillik değil de nedir?

 Geoge Soros kuruluşlarının Türkiye’de öne çıkan isimlerinin –örneğin, siyasi İslamla uzlaşma gerekliliğini savunan Binnaz Toprak gibilerin- YCHP’nin yönetim kadrolarına getirilmesi; seçim öncesi ABD’ye beş kişilik bir ekip göndererek “Biz size karşı değiliz” dercesine görüşmeler yapılması; AB’ye NATO’ya sadakat sözlerinin verilmesi; Büyük Ortadoğu Projesi’nin teorisini ve yol haritasını oluşturan Yahudi gruplarıyla görüşülerek onlardan icazet alınması emperyalizmle anlaşma anlamına gelmiyor mu?

Emperyalizmle savaşarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran CHP’yi, antiemperyalist özelliğini yok ederek YCHP haline getiren bu kadroya, tam bağımsızlığı savunan gerçek Atatürkçüler nasıl güveneceklerdir?

 

Herkesin başını ellerinin arasına alarak şu gerçeği bir kez daha düşünmesi gereklidir:

Emperyalizm, göz koyduğu, çıkar sağlayacağı bir ülkede sadece siyasi iktidarı dizayn etmekle yetinmez. O ülkenin muhalefet partileri, ordusu, sendikaları, sivil toplum örgütleri de emperyalizmin hedefindedir.